Kılıçdaroğlu’nun konuşmasından bazı satır başları şöyle:
“Seçim döneminde demokrasi konusundaki kaygılarımızı haklı kılan bir gelişme oldu. Bir milletvekili arkadaşımız partimizden değil, başka bir partiden. Yüksek Seçim Kurulu’na başvurdu, şu an tutuklu. Yüksek Seçim Kurulu’na başvurdu, ‘Ben milletvekili adayı olmak istiyorum’ dedi. Oradaki hakimlerin tamamı ‘Evet, milletvekili adayı olabilir’ dedi. Onayladı. Seçime girdi, kazandı. Yargıçlar onun mazbatasını verdi. Mazbatayı aldığı tarihten şu ana kadar bu arkadaşımız hala tutuklu.
Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu ülkeye demokrasiyi getiren bir partiyiz. Nerede bir haksızlık, hukuksuzluk varsa o haksızlığın giderilmesi için mücadele eden bir partiyiz. Kişinin bizim partiden olup olmamasının önemi yok. Önemli olan bu milletin iradesiyle seçilen bir milletvekilinin hala yasalara, Anayasa’ya aykırı olarak hapishanede tutulmasıdır. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin onurunu, şerefini, haysiyetini koruyacak olan bir numaralı isim Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanıdır. Bu konuda suskun davranamaz. O milletvekilinin derhal hapisten çıkıp gelmesi ve parlamentoda yemin etmesi gerekiyor. Demokrasinin erdemi de budur. Demokrasinin güzelliği de budur.
Daha acı olanı ise Adalet Bakanının tutukluyla, hükümlüyü arayamayan bir pozisyonda olmasıdır. Mahkum edilmedi ki, hakkında bir mahkeme kararı yok ki ama bunu yükümlü kabul ediyor. Bunlar doğru değil.
Artısıyla eksisiyle bir seçim dönemini geçirdik. Elbette oturup değerlendireceğiz. Elbette ki her değerlendirmenin kendine göre artıları ve eksileri de olacaktır. Bunun üzerinde soğukkanlı aklımızı kullanarak değerlendirme yapacağız.
Yolumuz, doğrudur ve yükümüz ağırdır. Bizim yükümüz sadece bize özgü bir yük de değil, 85 milyonun yükünü çeken bir partiyiz. Seçildiği halde parlamentoya gelemeyen, Anayasa’ya yasaya aykırı davranan bir yönetime karşı da biz demokrasi mücadelesi veriyoruz.
Her zaman ve her yerde haksızlığa uğrayanların yanında olduk. Mazlumların yanında olduk. Düşüncesini ifade etmek isterken şiddet görenlerin yanında olduk. Aklını kullananların yanında olduk. Fakirin, fukaranın, kendisini kimsesiz hissedenlerin yanında olduk.
Bize oy veren 25 milyonu aşkın vatandaşımızla aynı duygularla sandığa gittim. Bir değişim yapacaktık. Ülkemize demokrasiyi getirecektik ve otoriter bir yönetimi dünya siyaset tarihine armağan edeceğimiz bir başarıyla demokratik yollarla yolcu edecektir. Beklediğimizi alamadık. Açıkça ifade etmek gerekirse, kazanamadık. Arkasından elbette ki eleştiriler gelecekti. Bu eleştirilerin tamamını da saygıyla karşılıyorum ama kalemi eline alıp da önyargıyla hareket edenlerin gazeteciliğini sorgulamak da benim görevimdir. Kalemini satmayan, onurlu gazetecilik yapan, haklı eleştirilerini her zaman yazan bütün gazetecilere saygım vardır.
Bize oy veren 25 milyonun hayaliyle hayalimiz aynıydı. Demokrasiyi getirecektik. Yaşanabilir bir Türkiye’yi inşa edecektik. Kinden, öfkeden arınmış bir siyaset anlayışını bu ülkeye getirecektik. Bize oy vermeyen vatandaşların hakkını, hukukunu da savunacaktık. Yeni bir anlayışı, kültürü bu ülkeye getirecektik. Peki bu idealimizden vazgeçtik mi? Asla vazgeçemeyiz. Tarihimizin bize yüklediği temel bir sorumluluktur bu. Asla vazgeçmeyeceğiz. İnançla yolumuza devam edeceğiz.
25 milyon vatandaşıma şunu söylemek isterim. Aynı hüznü ve aynı duyguları yaşıyoruz. Bu coğrafyanın neresinde yaşarsanız yaşayın aynı duygular ve aynı hüzünlerini yaşıyoruz. Çünkü hedefimiz birdi. Çünkü bu ülkeye bütün güzellikleri getirmek istiyorduk ama sakın ola ki bu bizi umutsuzluğa mahkum etmesin. İnsanlık tarihi adalet mücadelesi tarihidir.
Değişeceğiz, yenileneceğiz, güçleneceğiz ve memleketin bu yalan ve iftira siyaseti içerisinde olmasına asla izin vermeyeceğiz. Yalanlara karşı birlikte mücadele edeceğiz. Bitmeyen istibdat dönemi yoktur. Çünkü karşısında hürriyet diyenler daima vardır ve var olacaklardır.
Biz Kuva-yi Milliye geleneğinden geliyoruz. Hiçbir zalimin karşısında diz çökmedik ve diz çökmeyeceğiz. Omuzlarımızdaki yükün farkındayız. Mesele bir fani olarak Kemal Kılıçdaroğlu olayı değildir, Kemal Kılıçdaroğlu bu büyük mücadelenin sadece ve sadece bir neferidir. Yüzyıllardır bu topraklarda verilen mücadelenin bir parçası, neferi olmuşsam ne mutlu bana. Ben Cumhuriyet Halk Partisi’nin bir üyesi olma şerefini bu partinin genel başkanı olma şerefini ömrüm boyunca taşıyacağım. Bu benden aileme kalacak olan en kıymetli mirastır.
Gemiyi limana sağlam götürmek yine kaptanın görevidir. Kaptan olarak gemiyi limana sağlam götüreceğimi herkes bilsin. Benim Cumhuriyet Halk Parti kültüründen öğrendiğim, aldığım en büyük derslerden birisi de budur.
Asla statik, asla durağan bir yapımız olmadı. Çınarımız var ama o çınarımız sürekli yeni filizler verir. O filizler bizi yüz yıldır ayakta tutuyor. Bundan sonraki yüzyıllarda da yine ayakta tutacaktır. Cumhuriyet Halk Partisi’nin değerlerini her zaman korudum ve kolladım. Bunu yapmaya bunu yapmaya bu partinin bir neferi olarak devam edeceğim. Sıradan bir neferi, üyesi olarak da aynen devam edeceğim. Çünkü ben kendimi Kuva-yi Milliye geleneğinin devamı olan bir siyasi hareketin neferi olarak gördüm ve görmeye de devam edeceğim.
Partinin yenilenmesi, güçlenmesine evet. Bütün bunları önünü açacağım hiç endişe etmeyin. Bu partiyi gerçek anlamda çağdaş ve uygar bir parti yapacağız. Kurultay kararımızın temelinde de bu yatar. Hiçbir zaman değişimin önünü tıkayan bir kişi değil, değişimin önünü sonuna kadar açacağım. Bu ülkenin gençlerine, kadınlarına siyaset yapma hakkını daha da güçlendirerek yolumuza devam edeceğiz.”
Hibya Haber Ajansı