Yakın Doğu Üniversitesi İnşaat ve Çevre Mühendisliği Fakültesi ev sahipliğinde bu yıl üçüncüsü düzenlenen “Kıbrıs Sorunu: Çevresel Zorluklar ve Enerji Güvenliği” konferansı gerçekleştirildi.
Dünyadan 40 üniversitenin desteği ile yapılan uluslararası konferans, bilim insanları, siyasetçiler, bürokratlar, emekli generaller/amiraller ve enerji uzmanlarından oluşan 200’e yakın katılımcıyı bir araya getirdi. Konferansta, üç gün boyunca Doğu Akdeniz’deki enerji güvenliği sorunlarına ve enerji güvenliğinin politik ekonomisi ile ulusal/uluslararası güvenlik arasındaki karşılıklı ilişkiye ve bu dengede Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin rolüne ilişkin önemli konular ele alındı.
Türkiye ve KKTC başta olmak üzere aralarında ABD, Çin, Rusya, İsrail, Kanada, İngiltere, Fransa, Azerbaycan, Lübnan, Libya, Güney Afrika, Pakistan, Cezayir, İran, Birleşik Arap Emirlikleri, Hırvatistan ve Endonezya gibi pek çok ülkeden temsilcinin yer aldığı uluslararası konferansın açılış konuşmalarını KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, Türkiye Cumhuriyeti Çevre ve Şehircilik Bakan Yardımcısı Mücahit Demirtaş, Türk Denizcilik ve Global Stratejiler Merkezi Başkanı Müstafi Tümamiral Doç. Dr. Cihat Yaycı, Tarım ve Orman Eski Bakan Yardımcısı Akif Özkaldı, Türkiye Azerbaycan Dostluk İşbirliği ve Dayanışma Vakfı Başkanı ve Türkiye Cumhurbaşkanlığı Güvenlik ve Dış Politikalar Kurulu Üyesi Prof. Dr. Aygün Attar, KKTC Bilgi Teknolojileri Haberleşme Kurumu Başkanı Kadri Bürüncük, Kıbrıs Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Genel Başkan Tunç Adanır, Türkiye Jeoloji Mühendisleri Odası Başkanı Hüseyin Alan, Kıbrıs Türk Enerji Verimliliği Derneği Başkanı Görkem Çelik, Enerji Politikaları Uzmanı Necdet Pamir ve Yakın Doğu Üniversitesi İnşaat ve Çevre Mühendisliği Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Hüseyin Gökçekuş yaptı.
Konferansın kapanış konuşmalarını ise KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar ve KKTC Ekonomi ve Enerji Bakanı Olgun Amcaoğlu gerçekleştirdi. Kapanışta ayrıca, Konferans Başkanı Prof. Dr. Hüseyin Gökçekuş konferansın sonuç bildirgesini katılımcılarla paylaştı.
Yakın Doğu Üniversitesi’nde üç gün süren “Kıbrıs Sorunu: Çevresel Zorluklar ve Enerji Güvenliği” konferansında çevre ve enerji ile ilgili önemli konuların ele alındığını ifade eden KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, dünyanın, Kıbrıs sorunu olarak adlandırdığı konunun, özünde bir egemenlik mücadelesi olduğunu vurguladı. Kıbrıs’ta yaşanan politik mücadelelerin tarihine değinen Cumhurbaşkanı Tatar, “Kıbrıs Türkleri, Rumlar tarafından yaşatılan ağır olayların ardından kendi devletlerini kurmak zorunda kalmıştır” dedi.
Rusya-Ukrayna savaşının ardından dünyada global dengelerin ve uluslararası ilişkilerin yeniden yapılandığını vurgulayan Cumhurbaşkanı Tatar, “Yaşanan gelişmeler; jeopolitik ve jeoekonomik konumu ve sahip olduğu doğalgaz potansiyeli ile Kıbrıs adasının önemini artırmış, KKTC de ana aktörlerden biri haline gelmiştir; Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti olarak, ana vatanımız ve garantör ülkemiz Türkiye ile birlikte bölgedeki Türk çıkarlarını korumak için çalışıyoruz” ifadesini kullandı. Tatar sözlerine “Kıbrıs Rum tarafının, büyük uluslararası şirketlerle, Kıbrıs adası etrafındaki denizlerdeki enerji kaynaklarının tanınmış bir devlete ait olduğu argümanıyla birçok anlaşma yaptığını görüyoruz; 1960 Anlaşmasına göre Kıbrıs Rumları ile eşit haklara ve egemenliğe sahibiz. Bu nedenle biz de anavatan Türkiye ile birlikte arama yapma haklarına sahibiz” şeklinde devam etti.
Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, “Bölgedeki ve dünyadaki gelişmelerin yeni bir bakış açısıyla tartışıldığı bu değerli konferansı düzenlediği için Yakın Doğu Üniversitesi’ne teşekkür ediyorum” sözleriyle sözlerini sonlandırdı.
Bu yıl 3’üncüsü düzenlenen “Kıbrıs Sorunu: Çevresel Zorluklar ve Enerji Güvenliği Konfreansı”nın kapanışında konuşan KKTC Ekonomi ve Enerji Bakanı Olgun Amcaoğlu konuşmasına, “Ekonomi ve Enerji Bakanı olarak bu kapsamlı ve geniş konferansa katılarak, enerji güvenliğiyle ilgili bilgiler vermekten mutluluk duyuyorum” sözleri ile başladı.
Pandemi dönemine ve yakın zamanda meydana gelen Ukrayna-Rus Savaşına değinen Bakan Amcaoğlu, yaşanan olumsuz olayların birtakım olumsuz sonuçlar doğurduğunu söyledi. Antalya’da katıldıkları enerji zirvesinden bahseden Bakan Amcaoğlu, “Doğu Akdeniz’in ortasında verilen mücadele ve Mavi Vatan için ortaya koyduğumuz düşünceler akabinde Türkiye Cumhuriyeti ile birlikte omuz omuza attığımız adımlar güzel sonuçlar ortaya koyacaktır” dedi.
KKTC İçmesuyu Temin Projesi’nden bahseden Bakan Amcaoğlu, “Yüzyılın projesi olan KKTC İçmesuyu Temin Projesi ve bu noktadan sonra enerji noktasında hayata geçirilecek olan tüm projeler, Türkiye Cumhuriyeti ile birlikte KKTC’nin önemini bir kat daha arttırmıştır; Atatürk’ün de 1937’de ifade ettiği şekilde, KKTC’nin üzerinde yaşayan Türk halkının bir sıkıntı yaşaması ve ikmal yollarının kapanması Türkiye Cumhuriyeti için kabul edilemezdir.” ifadelerini kullandı.
Bakan Amcaoğlu, “Ülkemizin enerji arz güvenliğini doğru şekilde şekillendirebilmeli ve 2030 yılından sonra fosil atıklarla üretimin olamayacağını bilerek, kendi arz güvenliğimizi sağlayarak, Türkiye Cumhuriyeti ile birlikte enterkonnekte olmanın şartlarını yerine getirerek haraket etmeliyiz. Dünya üzerinden şanslı ülkelerin başında geliyoruz. 333 güne yakın güneş görüyoruz. Maliyeti düşürerek kendi enerjimizi üretme şansına sahibiz. Bunun içinde tüm gücümüzle çalışıyoruz ve üretiyoruz” dedi.
Konferans Başkanı ve Yakın Doğu Üniversitesi İnşaat ve Çevre Mühendisliği Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Hüseyin Gökçekuş ise üç gün süren konferansta yapılan sunum ve tartışmalardan çıkarılan sonuç ve tavsiyeleri aktardı. Yakın Doğu Üniversitesi ev sahipliğinde düzenlenen konferansa 80 konuşmacı ve 100’ün üzerinde araştırmacı ve uzmanın katıldığını söyleyen Prof. Dr. Gökçekuş, “Dünya çapında 40’ın üzerinde üniversite ve kurumun desteğiyle düzenlediğimiz konferansta, Doğu Akdeniz’deki enerji güvenliği sorunları, enerji güvenliğinin ekonomi politiği ile ulusal güvenlik arasındaki karşılıklı ilişki ve Türkiye ve KKTC’nin rolüne ilişkin önemli konuları masaya yatırdık” ifadesini kullandı.
Doğu Akdeniz’in hidrokarbon kaynakları açısından her zaman zengin bir bölge olarak düşünüldüğünü vurgulayan Prof. Dr. Gökçekuş, “Doğu Akdeniz’de gaz rezervlerinin keşfedilmesi, bölgedeki ekonomik, jeopolitik ve siyasi dengeler üzerindeki potansiyel etkileri nedeniyle coşkulu tepkilerle karşılandı” dedi. “KKTC, stratejik konumu, enerji potansiyeli, canlı ve cansız kaynakları ve son derece önemli ticaret yolları üzerindeki konumu ile Akdeniz bölgesinde çok önemli bir role sahiptir. Ayrıca doğal gaz açısından da çok önemli bir güzergâh üzerindedir. Bu durum KKTC’yi enerji kaynakları açısından küresel güçlerin rekabet alanlarından biri haline getirmiştir” ifadesini kullandı.
Doğu Akdeniz’de 2009’dan bu yana İsrail, Kıbrıs ve Mısır açıklarında (Leviathan, Tamar, Afrodit ve Zohr sahaları) bir dizi büyük ölçekli enerji kaynağı keşfi yaşandığını hatırlatan Prof. Dr. Gökçekuş, konferans boyunca vurgulanan önemli tezlerden birinin de “KKTC’nin kara, deniz ve hava egemenliğinin tanınması” olduğunu söyledi. Prof. Dr. Gökçekuş, “Bu, Doğu Akdeniz’de Türk hukuki ve siyasi haklarının savunulması için elzemdir ve Yunanistan ile Güney Kıbrıs’ın atacağı yayılmacı adımı engellemenin tek yoludur” dedi.
Türkiye Cumhuriyeti Genelkurmay İstihbarat Eski Başkan emekli Korgeneral İsmail Hakkı Pekin ise “Doğu Akdeniz’de enerji kaynaklarının bulunması bölgenin jeopolitik ve güvenlik dinamiklerini değiştirmiştir” ifadesini kullandı. “Doğu Akdeniz giderek yükselen bir şekilde Türkiye’nin güvenlik politikalarını etkilemektedir. Mavi Vatan ve Münhasır Ekonomik Bölge çok önemlidir” diyen emekli Korgeneral İsmail Hakkı Pekin, “Türk Deniz Kuvvetleri Mavi Vatan’ın savunmasında gelişmiş silah sistemlerine sahip olmaktadır. Bunların en önemlileri olarak Hava Savunma Fırkateyni, Havadan Bağımsız denizaltı ve TCG Anadolu sayılabilir” ifadesini kullandı.
KKTC Cumhurbaşkanlığı Uluslararası İlişkiler Komitesi Başkanı ve Yakın Doğu Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hüseyin Işıksal ise Doğu Akdeniz’deki yetki alanları konusuna değinerek, “Akdeniz’in yarı kapalı deniz olma özelliğinden dolayı, Uluslararası anlaşmalara göre, Doğu Akdeniz’de deniz yetki alanlarını belirlerken hiçbir devleti dışlayamazsınız. Deniz yetki alanlarının sınırlandırılması tüm ilgili devletlerin kabulü ile gerçekleşmelidir. Buna karşılık, Türkiye; Doğu Akdeniz’de denize en fazla kıyısı olan devlet olmasına rağmen jeopolitik ve hidrokarbon denkleminden çıkarılmak istenmektedir” ifadesini kullandı.
“Yunanistan; deniz yetki alanlarının sınırlandırılması konusunda Girit Adası güneyi, Çoban, Kerpe, Rodos ve Meis adalarında Türkiye’nin kıta sahanlığı haklarını yok saymaktadır” diyen Prof. Dr. Işıksal, “Türkiye’nin tezlerine göre KKTC’nin de Kıbrıs adasının deniz yetki alanlarında hakkı vardır. Bu kapsamda Türkiye Kıbrıs Rum Kesimi-Mısır, Kıbrıs Rum Kesimi-Lübnan arasındaki anlaşmaları tanımamaktadır. Uluslararası Adalet Divanı ve Uluslararası Deniz Hukuku Mahkeme’sinde Nikaragua-Kolombiya, Romanya-Ukrayna, Miyammar ve Bengaldeş arasındaki davalar Türkiye-Yunanistan arasındaki soruna benzer özellikler taşımaktadır ve bu davalarda verilen kararlar Türkiye’nin hukuki ve siyasi tezlerini destekler niteliktedir” ifadesini kullandı.
KKTC’nin, bu yıl içerisinde Türk Devletleri Teşkilatı tarafından Gözlemci Üye olarak kabul edildiğini de hatırlatan Prof. Dr. Hüseyin Işıksal, bu gelişmenin Doğu Akdeniz ve Kıbrıs’ta adil ve sürdürülebilinir bir çözüm için bir temel oluşturulabileceğini vurguladı.
Prof. Dr. Hüseyin Işıksal, “KKTC, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ne 1 Temmuz 2022’de, iş birliği konusunda altı maddelik bir öneri götürmüştür. Bunun ilk maddesi, açık deniz alanlarında hidrokarbon aktiviteleri ile bunun gelirinin ortak paylaşılmasının, eşit sayıda temsilciden oluşan bir komisyon tarafından belirlenmesini içermektedir. Tekliflerin tümü incelendiğinde önerilerin bir kazan-kazan yaklaşımı içerdiği görülmektedir. Böylelikle adadaki barış aynı zamanda Doğu Akdeniz’de ve bölgede sorunların çözümünde bir katalizör görevi görecektir” ifadesini kullandı.
KKTC Cumhurbaşkanı Özel Temsilcisi Ergun Olgun ise “Kıbrıs Cumhuriyeti’ni Türkler ve Rumlar ortak olarak kurmalarına rağmen, Rumlar adanın kendine ait olduğunu iddia ettiler ve Kıbrıs Sorunu’nun temelini bu iddia oluşturuyor. Bu kapsamda, eğer Kıbrıs’taki bu temel sorun çözülmezse ve eşit haklara saygı gösterilmezse Kıbrıs sorunu yaşamaya ve Doğu Akdeniz’de olumsuz bir etki yaratmaya devam edecektir” sözleriyle başladığı konuşmasına “Adada sadece siyasi değil diğer zorluklarla da karşı karşıyayız. Kıbrıs’ta her iki tarafı da etkileyen düzensiz göçmenler, karbondioksit yayılımı ile bağlantılı çevre sorunları ve daha fazla bekleyemeyecek enerji sorunlarının çözümüne ihtiyaç vardır” sözleriyle devam etti.
“AB, 2050’ye kadar enerji kaynaklarının yenilenebilir enerjiye dönüşmesini planlamaktadır. Bu anlamda; ilk olarak birleşik hareket edilerek, Mısır, İsrail ve Kıbrıs Adasına ait Doğu Akdeniz doğal gaz kaynakları AB’nin enerji ihtiyacının bir kısmını karşılayabilir, ikinci olarak ise İsrail, Mısır, KKTC ve GKRY birlikte hareket ederek güneş enerjisini AB’nin elektrik sistemine bağlayabilir. Elbette bütün bunlar Mısır, İsrail, KKTC ve GKRY’nin kurumlarının birlikte hareket etmesiyle ve karşılıklı güvenle sağlanabilir” diyen Olgun, “KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, 2022’de 1 ve 6 Temmuz’da GKRY’ye altı teklif yaptı. Bu konular açık deniz alanlarında çıkarılacak hidrokarbon kaynaklarının çıkarılması konusunda iş birliği ve güneş enerji kaynakları konusunda iş birliği konularını içermektedir. Çünkü ada çevresinde çıkarılacak hidrokarbon kaynaklarının ortak sahipleri GKRY ve KKTC’dir. BM Genel Sekreteri’nin de kaynakların iki tarafça ortak sahipliği konusunu belirtmesine rağmen GKRY bu kaynakların tek sahibi olduğunu belirtmektedir” ifadesini kullandı.
Giresun Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yalçın Sarıkaya ise hidrokarbon kaynakların toplam değerinde anlamlı bir gerilemenin henüz yaşanmadığını vurgulayarak, Rusya-Ukrayna savaşı nedeniyle Doğu Akdeniz ve Hazar Havzasının önem kazandığını söyledi. Prof. Dr. Yalçın Sarıkaya, “2018’de Hazar Devletleri sınır sorunlarını çözmüş; 2020’de Azerbaycan toprak bütünlüğünü sağlamıştır. Bunlara bağlı olarak bölge devletleri arasında yeni işbirliği imkanları doğmuştur. Özbekistan ve Türkmenistan’ın Türk Devletleri Teşkilatına tam üyelikleri bölgede çok güçlü bir hat meydana getirmiştir. Doğu Akdeniz kaynaklarının güvenli ve ekonomik ulaştırılması da Doğu Akdeniz’in bu hatla eklemlenmesiyle mümkün olacaktır” ifadesini kullandı.
“Doğu Akdeniz’de İsrail-Filistin ve Lübnan’ın yetki alanlarında bulunan zengin doğal gaz kaynaklarının uluslararası piyasalara iletilmesi için en ideal coğrafya yine Anadolu coğrafyasıdır” diyen Prof. Dr. Sarıkaya, “İsrail ve Mısır gazının da İskenderun Körfezi’nden dünya pazarına iletilmesi, bu devletlere AB pazarına ulaşma imkanını verecektir. Böylece Azeri petrolünün en önemli müşterisi olan İsrail, Hazar-Akdeniz bağının güneyini temsil edecektir” dedi.
İsrail Tel Aviv Üniversitesi ve Moşe Dayan Enstitüsü’nden Dr. Nir Boms, İsrail ve Lübnan arasında yapılan deniz yetki alanları sınır anlaşması hakkında konuştu. Bu anlaşmanın bir kazan-kazan anlaşması olduğunu vurgulayan Dr. Boms, anlaşmayı “Lübnan ve İsrail deniz yetki alanları sınır anlaşması diğer barışçıl anlaşmalar için öncü oldu” sözleriyle değerlendirdi.
Öte yandan Dr. Nir Boms, kendisine yöneltilen “Yakın bir gelecekte İsrail’in Lübnan ile yaptığı diplomasi tekniğini kullanarak KKTC ile deniz yetki alanları ile ilgili görüşme yapabileceğini düşünüyor musunuz?” sorusuna şu şekilde cevap verdi: “Bu basit bir konu değil. Bu nedenle sadece KKTC ile değil bölgedeki diğer paydaşların da katılımıyla enerji konusunda görüşmelerin yapılması kazan kazan sonucu yaratacaktır. KKTC üzerinden boru hatlarıyla İsrail’e ek gaz gönderilmesi kazan kazan senaryosu yaratacaktır.”
Yakın Doğu Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Emekli Dz. Kur. Alb. Yrd. Doç. Dr. Bülent Şenses ise Doğu Akdeniz’deki enerji dengesine Rusya üzerinden baktı. Bölgedeki dengeleri önemli ölçüde değiştiren Rusya-Ukrayna savaşına da değinen Yrd. Doç. Dr. Bülent Şenses, “Rusya Federasyonu’nun siyasi hedeflerine ulaşmadan savaşı sona erdirmesi imkansız görünüyor. Aynı şey Ukrayna için de geçerli. Bu nedenle Rusya-Ukrayna savaşının kısa sürede bitmeyeceği öngörülebilir. Bunların yanı sıra Azerbaycan gazı, Kazakistan petrolü ve tahılının Orta Doğu ile paylaşılması bu bölgede ortaya çıkması muhtemel sosyopolitik düzensizliklere engel olabilir. KKTC bu kaynakların Orta Doğu’ya aktarılması için en uygun adreslerden biridir” ifadesini kullanan Yrd. Doç. Dr. Bülent Şenses, “Petrolün klasik boru hatları ile tahılın ise pinomatik boru hatları ile KKTC üzerinden İsrail ve Orta Doğu Devletlerine aktarılmasıyla, bölge devletlerinin ekonomik ve sosyopolitik sorunları azaltılabilinir.” ifadesini kullandı.
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Genel Türk Tarihi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. İlyas Topsakal ise konferanstaki konuşmasına “Bugün, özellikle Doğu Akdeniz’in dünyadaki değişen enerji sektöründeki yeri hakkında bilgi alışverişi yaparken bir yandan da Doğu Akdeniz’in çevresindeki ülkelerin de neyi nasıl karşılayabileceğini tartışacağız” sözleri ile başladı.
Dünyanın büyük bir düzensizliğe doğru gittiğini söyleyen Prof. Dr. İlyas Topsakal, “Bu düzensizliği büyük devletlerin her yıl yayınladığı güvenlik strateji belgelerinden takip edebiliyoruz” dedi. “Türkiye’nin de 2023 yılında kendi stratejisini yaratması gerekiyor” ifadelerini kullanan Prof. Dr. İlyas Topsakal, bu konu hakkındaki çalışmalarından bahsederek “Bu konuda ‘Türkiye’nin Büyük Stratejisi’ ve ‘Türk Kuşağı’ konulu çalışmalar yaptık” dedi.
Doğu Akdeniz meselesinin Türkiye için, yeni dünya içerisinde önemli bir kırmızı alan olduğunu söyleyen Prof. Dr. Topsakal, “Türkiye ve Türk Cumhuriyetleri’nin devam ettirebilecek köklü stratejiler uygulaması gerektiğini düşünüyorum” dedi.
Konferansta yer alan bir diğer İsrailli enerji uzmanı Dr. Amit Mor ise İsrail’in bölgedeki rolü ile ilgili önemli açıklamalar yaptı. Eco Energy CEO’su da olan Dr. Mor, Lübnan ve İsrail arasında imzalanan anlaşmanın ABD sayesinde yapıldığına işaret ederek, yakın zamanda Lübnan’a gaz satışına başlayacaklarını söyledi. Türkiye’ye gaz satışı yapamayacaklarını söyleyen Dr. Mor, bunun nedenini ise İsrail’in yeterli gaza sahip olmaması olarak açıkladı.
Hibya Haber Ajansı