Faiz desteğinin olmaması. Talep ve maliyet yönlü faktörlerin çeşitli para ve maliye politikalarıyla kontrol altına alınabilir. Talep enflasyonu söz konusuysa, faiz ile enflasyon arasında ters yönlü bir ilişki vardır. Faiz düşerse enflasyon artar yani enflasyon artarsa düşürmek için faizi artırmak gerekir. Yüksek faiz kur ve talebi aşağı çekeceği için enflasyon düşer. Salgın, savaş gibi zorlu süreçlerin yaşandığı mevcut ortamda oluşan istikrarsız maliyetler nedeniyle eylemsizlik veya tersine eylem söz konuysa enflasyon beklentilerini yönetmek zordur, hatta sıfıra yakın ihtimale sahiptir.
Peki politika yapıcılar neden yüksek faizi istemiyor? 2023 seçimlerine kadar temel hedef yatırımları artırmak, işsizliği azaltmak ve alt gelir grubunu rahatlatmak. Yüksek faiz bu eğilimleri azaltacağı için, azalan yatırım ve artan işsizlikle yavaşlayan bir büyüme şu anda istenen bir durum değil. Terazinin diğer tarafında ise yüksek enflasyon olduğundan dolayı bu politikanın denge sağlaması gerekliliği var, yoksa yüksek enflasyonun alt gelir grubuna verdiği hasar çok daha büyük olacaktır. Ekonomide karar alıcılar, yüksek enflasyona sebep olan etkileri, başta döviz kuru olmak üzere, liraizasyon sağlamaya yönelik ek tedbirlerle yönetim altına almak istemektedirler. Bunun dışında ise tüketiciye yansıyan bazı yüksek fiyat artışlarının ekonomik temelleri ve küresel maliyet artışlarını aştığı düşünülerek fiyat kontrolleri sıkılaştırılıyor.
Enflasyon yansıması sorunları ve belirsizlik – fiyatlar yükselir, yükselir ve yükselir –Tipik olarak bir ekonomide enflasyonu yaratan faktörler birden fazladır, bu da enflasyonun çok kanaldan beslenen bir yapıda olmasına sebep olur. Bu kanalların biri olmasa diğeri enflasyonu besleyeceği için, politika uygulamasında enflasyonla mücadele özel bir odak noktası gerektirmektedir. Talep (mal ve hizmet arzının toplam talepteki artışa ayak uyduramaması), maliyet (üretilen mal ve hizmetlerin maliyetinin sürekli artması), para arzı (para arzı artarsa paranın fiyatı düşer, talep artar ve enflasyon artar) ve enflasyon beklentileri (beklentiler enflasyonun artacağı yönündeyse talep ve fiyatlar da sürekli artar) bu faktörlerin başlıcalarıdır.
Enflasyonun kendi kendini yaratan bir yapıda olması, hiperenflasyonun yolunu açan çok önemli bir sorundur. Böyle bir durum bir ülkede dolarizasyonun (para ikamesi), yabancı paranın tüm fonksiyonları ile yerel paranın yerini alacak derecede olmasına neden olur. Yani insanlar daha çok yabancı para talebinde bulunurlar, ticari hayat büyük ölçüde yabancı para bazına doğru kayar (ticari işlemlerin, alışverişlerin, sözleşmelerin dolarla yapılması gibi).
TÜFE, ticari ve bireysel kredi faizleri karşılaştırması… Kaynak: TCMB, TÜİK, Tera Yatırım
Bedelini kim ödüyor? TL mi? TL mevduat sahipleri mi? Bu sorunun cevabı değişkenleri ne taraftan okuduğumuza bağlıdır. Şöyle ki;
Mevduat oranları yükselirse, tasarruf sahipleri paralarını mevduata yatırmaya daha istekli olacak ve mevduat hacmi artacaktır. Öte yandan, kredi faiz oranlarının düşük olması tüketicilerin kredi kullanmasını cazip hale getirecek ve tüketim artacaktır. Peki bu faktörleri sadece Merkez Bankası’nın politika faizi mi belirlemektedir? Normal şartlarda politika faizinin belirlemesi gerekir, ancak güncel durumdaki gibi politika faizleri ile piyasada faizi oluşturan para ve risk maliyetleri arasında fark varsa elbette oluşan faizler politika faizinden farklı (çoğunlukla daha yüksek) olabilir.
Şu anda politika faizi düşürülüyor olsa bile, piyasada mevduat faizlerinin seviyesi farklıdır. Kredi faizlerinin ise ticari ve bireysel kategoride seviyeleri birbirinden oldukça farklıdır. Döviz farklı dış finansman unsurları ile stabil bir hale getirildiğinden beri kur korumalı mevduat enstrümanının bir cezbediciliği kalmamıştır. Bu enstrümana gelen tasarruf sahibinin amacı faiz almak değil, döviz yükselişini garanti altına almak olduğundan dolayı buradaki stok azalması normal. Peki normal TL mevduat faizleri neden yükseliyor? Cevabı da TL dönüşümü hızlandırmak isteyen politika yapıcıların bankalara ZK komisyon ceza puanını artırmış olması. TL mevduatını %50 üzerine çıkaramayan bankalar %8 oranındaki bu ceza puanını Merkez Bankası’na park etmek durumunda. Bu yüzden mevduat faizleri, özellikle yeni açılan hesaplar nezdinde yüksek.
Kredi faizlerinde ise bireysel krediler TCMB 2 Aralık haftası verileri itibariyle ortalamada %30,75 seviyesinde. Ticari kredilerin faiz oranı aynı verilere göre %15,89 düzeyinde. Aradaki fark politika içinde politika denkleminden kaynaklanıyor. Şöyle ki; bireysel kredilerin dövize kaçmaması isteniyor, bu yüzden maliyeti yüksek. Ticari kredilerin de aslında dövize kaçmaması istendiğinden, birçok alt şart oluşturulmuş durumda. Genel amaç aslında ticari kredilerin büyümeye katkı veren alanlara gitmesini, yani yatırım kredi şeklinde oluşmasını sağlamak. Ancak, özellikle bilançodaki yabancı para pozisyonu için olan 10 milyon TL ve %5 şartları birçok şirketin kısıtlamaya konu olmalarına neden oluyor. Bankalar da kendilerine getirilen yükümlülüklerden dolayı risk maliyeti hesaplamakta zorlandıklarından kredileri daha yavaş çıkartıyorlar.
Sonuç? Herkesin hemfikir olduğu bir gerçek, enflasyonun dünya çapında da artıyor olmasıdır. Gıda ve enerji fiyatları rekor seviyelerde. Bu artış büyük ölçüde salgın sonrası tüketicilerin artması, küresel tedarik zincirindeki aksamalar ve Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinden kaynaklanıyor.
Bizde ortaya çıkan atalet kavramı ise iç faktörler ağırlıklı… Şöyle ki; faiz düşükse paranın değeri düşer. Bu durumda da mal ve hizmet talep edebilmek için daha fazla birim para harcamanız gerekir. Yani cebinizdeki mevcut para, enflasyon kadar artmıyorsa artık daha az mal ve hizmet satın alabilirsiniz. Bunun sürekli tekrar eden bir döngü içinde olduğunu düşünürsek, enflasyon ve buna karşı satın alma gücündeki azalma kanıksanmış olur ve bugün harcamak, yarın harcamaktan daha karlı olur. Bu durum talep asimetrisi yaratır ve fiyatlar sürekli yükselmesine rağmen talebin de devam etmesine imkan verir. Enflasyonun altında faiz oranı uygulamasında, borçlanmak da avantajlı sayılacağından harcamaların menzili tasarrufların da ötesine geçer.
“Hareketsizlik ve tembellik durumu” olarak tanımlanan atalet kavramı, enflasyon için kullanıldığında “ekonomideki tüm aktörlerin enflasyon beklentilerini baz alarak ayarlamaları nedeniyle fiyatların düşme eğilimi göstermemesi” durumunu ifade etmektedir. Daha basit bir ifadeyle enflasyon olması gereken seviyeye inmiyor çünkü halk enflasyonun düşmeyeceğine inanıyor. Fiyat artışlarını azaltmak için atılan adımlara duyulan güven ve sözlü yönlendirmeler, enflasyonist ataletin kırılmasında kritik rol oynuyor. Atılan adımların etkili olabilmesi için toplum genelinde davranışsal dönüşüm de önem taşırken, yapısal politikaların yanı sıra iletişim kanallarının güçlendirilmesi de kritik rol oynuyor.
Başlangıçta sadece döviz kuru ve bir dönem önceki enflasyonu temel alan enflasyon beklentileri, gelişmiş modellerde geçmiş fiyat artışlarının seyrini dikkate almaktadır. Bu aslında yüksek enflasyon geçmişi olan ülkelerde atalet etkisi yaratıyor. Toplumun tarihsel geçmişindeki bu figürlerden kendini izole ederek yeni bir beklenti yaratmasının ve ataleti kırmasının yolu ancak politika yapıcıların atacağı adımlarda bir güven unsuru tesis edilmesiyle ve enflasyonla olan mücadeleye inançla mümkün olabilmektedir.
Kaynak: Tera Yatırım-Enver Erkan
Hibya Haber Ajansı