Fransa’nın başkenti Paris’te düzenlenen “Yeni Bir Küresel Finansal Anlaşma İçin” başlıklı uluslararası zirvede, küresel finansal sistem en çok şikayeti gelişmekte olan ülkelerden aldı. Küresel finans sistemde acil reformlar yapılması gerektiği savunuluyor.
Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres zirvede yaptığı konuşmada, küresel finans sisteminin İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Dünya Bankası ve Uluslararası Para Fonu’nun temelinde oluşturulduğunu, fakat dünya ülkelerine, özellikle ekonomisi kırılgan olan ülkelere hizmet etme misyonunu yerine getiremediğini belirtti.
Gerçek durum daha da şoke edici olabilir. Dünya Bankası ve IMF giderek ABD’nin mali hegemonyasının çıkarlarına hizmet eden kurumlar haline gelmiştir.
Merkezleri Washington'da bulunan iki kurumda oylama yetkisinin yüzde 16’sını ABD elinde tutuyor. Bu iki kurumda önemli karar alınması için yüzde 85'lik bir onay oranı gerektiği göz önüne alındığında, ABD aslında "tek oylu veto" hakkına sahip durumda. Bu yalnız ve yalnız ABD’nin sahip olduğu bir ayrıcalıktır.
ABD’nin büyük payı aldığı iki uluslararası finans kurumu gelişmekte olan ülkelere en çok borcu vermişti.
Örneğin ABD ve beraberindeki birkaç ülke Afrika'nın en büyük alacaklılarıdır.
Afrika'nın dış borcunun yüzde 75’inin kaynağı çok taraflı finansal kuruluşlar ve ticari alacaklılardır. Dünya Bankası ve Uluslararası Para Fonu çok taraflı finansal kurumların borç payının yüzde 70'ine tekabül ediyor. ABD ise Dünya Bankası ve Uluslararası Para Fonu'nun en büyük hissedarı olduğu için, Avrupa'dan gelen sermaye sahibiyle birlikte, Afrika ülkelerinin en büyük alacaklısı oldu.
Hiç şüphesiz ki, Paris zirvesinin sonrasında gelişmekte olan ülkelerin, özellikle finansal gücü zayıf kalan ülkelerin kalkınmada karşıladıkları finansal sorunu çözmeleri bekleniyor. Aynı zamanda Dünya Bankası ve IMF’nin uluslararası toplumun beklediği gibi kökünden reform yaparak ABD’nin kontrolünden uzaklaşması ve esas misyonuna geri dönmesi de ümit ediliyor.
Kaynak Çin Uluslararası Radyosu
Hibya Haber Ajansı