İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, “150 Günde 150 Proje” maratonu kapsamında, Kıraç Şehitler Mahallesi’nde yapımı tamamlanan, ‘Gülten Akın Kütüphanesi’nin resmi açılışını gerçekleştirdi.
İmamoğlu, açılışta yaptığı konuşmada, insan odaklı ‘çılgın proje’ kavramından çarpık yapılaşmanın İstanbul’daki en somut örneklerinin yer aldığı Esenyurt’a kadar birçok konuda çarpıcı mesajlar verdi. İmamoğlu’nun konuşmasının satır başları şöyle oldu:
“Bu adımlar, İstanbul için özel ve önemli adımlar. Bazen insanlar proje kavramıyla ilgili, ölçü değerlerini ne yazık ki kaybediyorlar. Neyin çok büyük bir proje, neyin çok küçük bir proje olduğunu kavrayamıyorlar. Bugünün iktidarı, aslında böyle bir yanılgıya toplumu düşürdü. Ve topluma gerçek anlamda geleceğine dönük, belki de faydadan çok zararı olan birçok yapısal proje diye kavramlandırılan işler, ne yazık ki önde tutuluyor. Ama önce insan ve insana dokunan kavramlar ise, ne yazık ki unutuluyor, arka plana itiliyor. Hatta hiç insanlarla, insanlarımızla buluşturulmuyor. Bugün kim tahmin edebilir ki, buradaki kızlarımızdan birisi Gülten Akın olmasın. Ya da kim tahmin edebilir ki bir değil birkaç Gülten Akın buradan çıkmasın. Ya da birkaç bilim insanı, dünyayı değiştiren, dünyayı büyük bir hastalıktan kurtaran Uğur Şahin ya da Özlem Türeci buradan çıkmasın. Bunun gibi nice kavramların biz, ama Esenyurt’tan, ama Kıraç’tan, ama Ümraniye’den, Bağcılar’dan çıkacağına yürekten inanıyoruz. Çünkü, ‘Dünyanın en büyük insan kaynağı nerede’ derseniz; bana göre işte onların en büyük kaynaklarından, cevherlerinden birisi İstanbul’da.
Halk Ekmek Fabrikası’ndan Yerebatan Sarnıcı’na, birçok güzel adımla yol yürüyoruz. Kütüphanelerimizi açıyoruz. Yakın zamanda metrolarımızı, füniküler hatlarımızı, çok daha özel yapılarımızı İstanbullularla buluşturmaya devam edeceğiz. İstanbul’un her yerine, her kesimine hizmet ediyoruz. Doğru, planlı, akılcı, yatırımlar yapıyoruz. İnsana dokunan ve insanlarımızın en temel ihtiyaçlarına katkı sunan… Kimi yerde, uyuşturucuyla mücadele noktasındaki en ciddi adımı atan projeyi hayata geçiriyoruz. Kimi yerde, çocuklarımızın daha iyi eğitim alabilmeleri için, onların ayağına bilgiyi, kültürü taşıyoruz. Bir yandan da ne yazık ki eski dönemin ihmal edilmiş bir kısım işlerini ya da yarım bırakılmış, eksik bırakılmış bir kısım işlerini tamir ediyoruz, onarıyoruz, şekillendiriyoruz, o bölgeye faydalı hale getirip, vatandaşlarımızın hizmetine büyük bir dönüşümle ve değişimle sunuyoruz. Aynı zamanda sosyal yardım meselesi, İstanbul’un en önemli meselelerinden birisi. Bu konuda da etkin bir şekilde İstanbullu hemşehrilerimizin yanında oluyoruz. Göstermeden ve o insanların canını yakmadan bu zor günlerinde, bir elin verdiğini öbür elin görmediği bir biçimde katkı sunmaya ve onlara destek olmaya, sorumluluğumuzu yerine getirmeye gayret ediyoruz. İsraftan, kayırmacılıktan, partizanlıktan uzak durarak bu süreci yürütüyoruz. Bu, aynı zamanda bizim bütçemize bereket kazandırıyor. İsraftan uzak durduğunuzda, bütçeniz bereketle buluşur ve o zaman bir bakmışsınız yapmayı planladığınızdan daha fazla iş yapıyorsunuz.
İnsan odaklı belediyecilik ne demektir? Sadece betonu, sadece mühendislik yapılarını, sadece rantı anlayanlar değil, tam anlamıyla İstanbul’da insan odaklı bir belediyeciliğin varlığını hayata geçirme çabamızın karşılığı bu adımlar. İsrafçı, fırsatçı bir zihniyet değil, üç yıldır yapmaya çalıştığımız şey; ihtiyaçları belirleyen, bütçeyi en iyi şekilde denetleyip harcayan bir süreç. Tabii ki bazı engeller yaşadık, süreçlerle ilgili sıkıntılar yaşadık. Ta başlangıcından beri bu hayatımızda var. 2019 seçimlerinin, iki seçim haline gelmesinden tutun da bugüne kadar bu adımları pervasızca atan bir anlayış var. Ama şunu söyleyeyim: Bu seçimi kaybettikten sonra o bir avuç insan, bunun kendileri için büyük bir kayıp olduğunun reklam kampanyasını yapıyorlar bu hafta. Yani 3 yıl önce kaybettikleri bu seçimin, ‘1000 kayıp gün’ olduğunu tescilli bir biçimde halkımıza anlatıyorlar. Diyorlar ki; ‘Bu, bizim için 1000 kayıp gün.’ Bir de ballandıra ballandıra anlatıyorlar. Ama bir avuç insan için 1000 kayıp gün; yani vatandaşlarımız için değil. Vatandaşlarımız için büyük bir kazanım günü. Büyük bir kazanç dönemi.”
“Değil 3 yıl, 33 yıl geçse bu acıyı unutamayacaklar diyen İmamoğlu sözlerine şöyle devam etti; “Çünkü, biz, belediyemizin her imkanının vatandaşımıza ait olduğunu, mahalle aralarında belediyeye ait olan yapıları dahi, bir kısım kendilerine ait kurum, dernek, şahıs kişisel alanlarına tahsis ya da devredildiği binalar değil, vatandaşlarımıza açık kütüphaneler, açık alanlar haline getirmenin gayretiyle bir değişim başladı. Onun için bu arkadaşlar, değil üç yılı kendileri için 1000 kayıp gün, 33 yıl geçse, bu acıyı hiç unutamayacaklar. Her yıl bu acıyı anlatmaya devam edecekler. Üzüntüm şu: Ders çıkartmıyorlar. Yüzde 10’a yakın bir oyla kaybettikleri seçimi, bugün sandığa gitseler, yüzde kaç oy farkla kaybedeceklerini gidip anketlerden bakmayı bile beceremiyorlar. Biraz olsun aklına akılları başlarına gelse, bir farklılık yaratsalar, bir eksen değişimi yaratsalar, belki onlar da insanlarımıza hizmet etme anlayışına dönük bir adım atmış olacaklar. Ama o akli durumdan uzak tavırlar ve davranışlar içerisindeler. Dolayısıyla insana değer vermeyen, eşitliği, adaleti hiçe sayan bu anlayışı kökünden değiştirdiğimiz bu süreç içerisinde, herkese imkanların adil bir biçimde dağıtıldığı bu süreç içerisinde, biz diyoruz ki: Gelin, aklınızı başınıza alın. Ahlaklı, anlamlı, siyaset yapmaya gayret edin. Siz de en azından, bugün olmasa bile, belki 10-15 yıl sonra ülkemiz için tekrar bir umut haline gelebilirsiniz. Ama öyle bir bakışa müsait değiller.
Dün Üsküdar’da bir açılış yaptık. Üsküdar’da yaptığımız açılış, küçük gelebilir. Ama İstanbul, karizmatik bir şehir. Dünyanın en karizmatik şehirlerinden bir tanesi. Bazen küçük bir hata, küçük bir ihmal, karizmayı çizdirir. Yani Boğaz’da, Kurban Bayramı’nda kan gölü içerisinde bir görüntüyü dünyaya anlatıyorsa İstanbul’da; hatta bu bayramda bile helikopterle televizyon kanalları, ‘Acaba orada yine kan var mı’ diye kameralarla gökyüzünden çekim yaparken, ‘Aa yokmuş; demek ki sistem değişmiş, hizmete giren bir durum var burada’ diye hoşlarına giderek anlatıyorlarsa, bu değişimi yaşıyorlarsa işte o, karizmayı çizdirmemek demektir. Ve yaptığımız yatırım önemlidir. Tamam 200 milyon liraya yakın bir yatırım, Büyükşehir açısından çok önemli bir yatırım olmayabilir, ama önemli bir yatırım. Niye? İşte o karizmayı korumak. Peki bunu nasıl yaptık? Dayanışma içerisinde yaptık. Tabii ki bizden önce başlatılmış, ama durdurmak zorunda kaldıkları bir süreci, ele alıp hızlıca bitirdiğimiz bir başlangıcın ilk anında, o ilçenin Belediye Başkanıyla, hizmet odaklı bir buluşmayla, uzlaşarak, konuşarak, onun önerisiyle, ‘Ya bu çok önemli bir konudur’ diyerek Üsküdar Belediye Başkanı bir tavsiyede bulunmuş, Büyükşehir Belediye Başkanı da buna, bırakın kulağını tıkamayı, birebir sahiplenmiş. Ve beraber açmışız.
Ne yapmış Belediye Başkanı? Bize teşekkür etmiş. ‘Vay sen niye teşekkür edersin?’ Aslında şunu demek istiyorum: Yapılan adım, akılcı bir adım. Yani sorunu benimle paylaşan, anlamlı bir tavır gösteren, erdemli bir belediye başkanı duruşu. Açılışına gelip hem geçmişteki başlatanlara hem bugün bitirenlere teşekkür etmek, ikinci erdemli adım. O açılışa gelip, Ekrem İmamoğlu’nu belki öncelikli dinlemeye gelen yüzlerce Üsküdarlı ‘ya ve Üsküdarlı hemşehrilerimize, belki birçoğu benim partimin mensubu olabilir; onlara konuşmak, üçüncü erdemli davranış? Bunu göremeyecek kadar körleşmiş o bir avuç insan, bu tür insanlara perde arkasından Allah bilir neler yapıyor, neler söylüyor. Üzülüyorum. Bizim yolumuz insana saygı, kente özen gösteren herkesin yoluyla birdir. Bakın siyasi ayrımcılıktan, partizanlıktan bu şehirler ve bu ülkeler çok çile çekti, çok sıkıntı çekti. Hala çekiyor. Ekonomi kötüyse, bu ülkede sorun büyümüşse, liyakatsizlik almış başını gitmişse, tamamen o partizanlık duygusu üzerinden oluşan güzergah bunu bize getirmiştir. Bundan geri dönüşün de tek yolu, partizanlıktan sıyrılmak.”
“Esenyurt, İstanbul’umuzun en kalabalık ilçesi” diyen İmamoğlu, Esenyurt’taki sorunların çözümü için uğraştıklarını dile getirdi ve sözlerini şunları diyerek tamamladı:
“Görünen resmi nüfusu 1 milyonun üstüne 300-350 bin daha ekleseniz yanılmazsınız. Çünkü resmi nüfusta, o şehirde bulunan mülteciler, göçmenler, sığınmacılar ya da bir kısım misafirler, yani öğrenciler gibi kavramlar yoktur. Dolayısıyla burada aslında çok büyük bir nüfusla karşı karşıyayız. Esenyurt, AK Parti şehircilik anlayışının dünyaya örnek gösterilecek merkezlerinden bir tanesi. Yani 20 sene bir şehri yöneteceksiniz ve o şehri yönetirken, aynı zamanda o ilçeyi yöneteceksiniz. O ilçeyi yönetirken, aynı zamanda o ülkeyi yöneteceksiniz ve böyle bir şehir var edeceksiniz. 20 senedir özellikle buranın birebir şahidiyim. Daha öncesi de var. Beylikdüzü’nden buraya bakarak hem iş yaşamımı hem sosyal yaşamımı hem siyasal yaşamımı geçirdim. Örneğin her defasında birçok yerde, buradaki vahşi süreci dile getirdim ama iş yaşamında, ama sosyal yaşamımda, ama siyaset yaşamımda. Dinletemedik. Buradaki yerelde mücadele veren arkadaşlarım da dinletemedi. Ama ne yazık ki çok büyük zarar gördü Esenyurt. Öncelikle yapılaşma konusunda, öncelikle altyapı konusunda, öncelikle buradaki sosyal yaşam konusunda insanlarımız, çok büyük zarar gördüler. Bunu tersine çevirmeye gayret ediyoruz. Hem ilçe belediye başkanımız Kemal Deniz Bozkurt hem bizler, Büyükşehir olarak buradaki anlayışı tersine çevirme gayreti içerisindeyiz. Tabii 20 yıldır üst üste konmuş, birikmiş sorunların, sorun yığınının altından bir anda kalkmak elbette mümkün değil. İstanbul’u 10 yıllık bir planlamayla ele alıyorsak, örneğin Esenyurt’u en az 15 yıllık planlamayla ele almanız gerekir. Geleceği böyle planladığınız takdirde, geleceğe dönük sağlıklı birtakım hamlelerle bu şehri hak ettiği değere kavuşturabiliriz.
Benim buradan arzum, temennim ne? Buraya yerleşmiş olan 1 milyona yakın benim yurttaşım; doğusundan-batısından, güneyinden-kuzeyine, Türk’ünden Kürt’üne, Laz’ından diğer vatandaşlarımıza. Alevi’sinden, Sünni’sine, her inançtan; Şafi’sine, Caferi’sine, birçok vatandaşıma; hanımefendisinden beyefendisine… Mademki İstanbul’un hemşehrisi, mademki İstanbul’un çocuğu, kadını; o zaman onları eşitleyen birçok hizmeti buraya taşımak zorundayız. Önce burayı İstanbul’la çok sağlıklı bir biçimde bağlamak zorundayız. Büyük gayretlerimizle Mahmutbey-Esenyurt hattını, hiç başlamamış haliyle, projesi ve ihalesi var olduğu söylenen, sadece ihalenin var olduğunu gördüğümüz, projesini de sıfırdan yaptığımız burayı, yaklaşık 650 milyon Euro’luk bir yatırımla açmak için yoğun bir çalışma sürecinin içindeyiz. Yaklaşık 850 milyon Euro’luk Sefaköy-Avcılar-Esenyurt- Beylikdüzü hattının çalışmasıyla ilgili, 1,5 yıla yakın zaman sonra, Altyapı Ulaştırma Birimi’nden onayımızı aldık. Şimdi Hazine onayı için çabamızı gösteriyoruz. Bir kısım finansmanını hazırladık. O metronun hazırlığını yapıyoruz. ‘İstanbul’un gelecek projesi diye tariflediğimiz, İstanbul’u TÜYAP Esenyurt üzerinden, ta Sabiha Gökçen’e bağlayan ‘HIZRAY’ projesini geliştirdik. Arkadaşlarım bunu ilk önce, Halkalı-Sabiha Gökçen olarak tasarlamışlardı. Arkadaşlarıma şunu söyledim: Esenyurt, Büyükçekmece, Beylikdüzü, Avcılar ve Başakşehir’in bir bölümünü kattığınızda, burada yaklaşık bugünün 3 milyonu, yarının 3,5-4 milyonu yaşayacak. Yani İstanbul’un her 5 kişisinden birisi orada. Dolayısıyla orayı bağlamadığımız takdirde bu proje eksik başlamış olur, dedik. Geliştirdiğimiz ve dünyanın her yerinde tanıttığımız HIZRAY projesini, yine Esenyurt’tan o bölgeye taşıyacağız.”
Hibya Haber Ajansı