Pazar günü Resmi Gazete’de yayınlanan yeni üç yıllık Orta Vadeli Programa göre, 2022 tüm yıl için enflasyon tahmini yüzde 65’e yükseltildi. Hükümet enflasyon oranının gelecek yıl ise yüzde 24,9’a düşeceğini düşünüyor. Bir yıl önceki aynı raporda, 2022 enflasyonunun sadece yüzde 9,8 olacağı tahmin ediliyordu. Merkez bankası Temmuz ayında 2022 yılsonu enflasyonunu yüzde 60,4 olarak tahmin etmişti. Bugün ağustos ayı enflasyon rakamları açıklandı, yıllık TÜFE’nin bir önceki aydaki yüzde 79,6’dan ağustosta yüzde 80,2’ye yükseldiği görülmektedir.
OVP’den öne çıkan diğer önemli başlıklar;
Enflasyonun 2023’te yüzde 24,9’a yavaşlaması; 2024’te yüzde 13,8 ve 2025’te yüzde 9,9 olması bekleniyor.
-GSYİH büyümesi bu yıl ve önümüzdeki yıl yüzde 5 olması bekleniyor.
-Cari açığın GSYH’ye oranının 2022’de yüzde 5,9 ve 2023’te yüzde 2,5 olması bekleniyor.
-Enerji fiyatlarının artmasıyla dış ticaret açığının 2022’de 105 milyar dolara, 2023’te 80 milyar dolara ulaşması bekleniyor.
-İşsizlik oranı bu yıl yüzde 10,8, gelecek yıl yüzde 10,4’e gerileyecek.
Yıl sonu TÜFE artış oranı Kaynak: Hazine ve Maliye Bakanlığı Orta Vadeli Program (2023-25), Resmi Gazete
Bütün bu tahmin skalasına bakıldığında birkaç konu ön plana çıkmaktadır. İlk olarak önümüzdeki aylara yönelik ve kısa vade için oluşturulan öngörülerde bu yılı bitirirken yüklü bir cari açık verileceği görülmektedir. OVP’de 2022 için öngörülen 47,3 milyar dolar seviyesi (GSYH’nin yüzde 5,9’u) piyasanın beklediği seviyelerle uyumlu, biz de bu yıl 45 milyar dolar cari açık gerçekleşmesi beklentisindeyiz. Cari açık geçen yılın genelinde 13,6 milyar dolar idi. Birinci yılını doldurmakta olan Yeni Ekonomi Modeli’nde ise bu yıl cari açığın düşeceği, hatta cari fazla vereceği perspektifi hakimdi. Ancak tahminler bu yıl çok sapmış durumda. İhracat performansı ilerleyen vadede Avrupa’nın durumundan dolayı oldukça sıkıntılı olacak görünüyor. Diğer taraftan, ihracat performansı hali hazırda yüzde 10-15 bantlarında bir artışla iyi gitmiyor ve ithalat tarafında rekor artışlar görülüyor. 2023 için de ihracat performansının düşük kalması Avrupa artık ekonomik olarak yeni bir faza girdiği ve ciddi bir resesyonla karşılaşacağı için normal.
Türkiye’nin ihracat performansı Avrupa ekonomik olarak yeni bir faza girdiğinden düşecek. Parite muhtemelen 0,99 bandı altında kendini oluşturacak ve ciddi bir arz şoku yaşayan Avrupa’daki bu durumun Euro’ya yansıması olduğu aşikar. Yani durum Fed – ECB faiz farkından ibaret olmadığından dolayı Euro muhtemelen belirgin şekilde değer kaybeden ve bu bizim aleyhimize bir durum. Avrupa’da resesyondan dolayı talep kalmayacağından dolayı ihracat düşüşünün problematik taraflarını gözlemleyeceğiz gibi görünüyor. Türkiye’nin bu durumdan etkilenmesinin azalması Pazar çeşitlendirmesi ve teknolojik yatırımlarla azalabilir, ancak bunun için orta ve uzun vadeyi içeren stratejik bir planlama gerekir. Bu elbette önümüzdeki 6 ayda çözümlenecek bir durum değildir.
Cari işlemler dengesi / GSYİH (Yüzde) Kaynak: Hazine ve Maliye Bakanlığı Orta Vadeli Program (2023-25), Resmi Gazete
Enflasyonda yılsonu öngörüsü olan yüzde 65 piyasa beklentisiyle biraz daha uyumlu, hatta biraz altında. Tabii son birkaç yılın ekonomik planlamalarına bakıldığında enflasyon tahminlerden en çok sapma gösteren ve nasıl düşürüleceği merak edilen en başta gelen göstergedir. Özellikle bu yıl tamamen kontrol dışı bir durum söz konusudur. Alışılmışın dışında parasal ve mali politika deneyselliği uygulayan otoriteler ve Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası neredeyse bir yıldır gevşeme döngüsündeyken, küresel merkez bankaları sıkılaştırma politikaları uyguluyor. Bu, enflasyonun en son 1998’de görülen seviyelere hızlanmasına neden oldu. Cumhurbaşkanı Sn. Recep Tayyip Erdoğan’ın perspektifinin de2023 seçimleri öncesinde ekonomik büyümeye odaklanma içermesiyle yükselen fiyatların bir sorun olmaya devam edeceği, önümüzdeki 4-5 aya dayanan tahmin çerçevesine dayanarak gözlemlediğimiz ilk nokta. Uygulanan mevcut para ve maliye politikaları ekseninde enflasyonun ne şekilde düşürüleceği tam olarak açıklığa kavuşturulabilmiş değil. Şu andaki TL üzerindeki yoğun değer kaybı baskısı ve yüksek cari açık düşünüldüğü zaman da kur seviyelerinin enflasyon üzerinde baskı oluşturması muhtemel görünüyor.
Bütçe tarafına bakıldığında, ilk 7 ayda verilen fazlaya rağmen yılın tamamına dair yapılan öngörüler kalan aylarda büyük bir harcama performansı olabileceğine işaret ediyor. Bu durum 2023’te de geçerli olacak görünüyor, gelecek yıl için de bütçe açığının milli gelir içinde yüzde 3,5 paya sahip olması bekleniyor. Enflasyon muhasebesi ertelenmekte olduğundan dolayı nominal olarak artan şirket karlarından vergi toplanması devam edecek. Ancak tüketim, ihracat, iç talep yokluğunda reel kesimin de bu nominal karları sürdürmesi beklenmez. Bu ortamda, büyüme gelecekse mali harcamalar da yüksek olacak ve bütçe açığı artacak demektedir.
Bütün bu göstergeler ışığında öngörülen büyüme patikasının nasıl oluşacağı ve bunlar olurken enflasyonun ve cari açığın nasıl düşürüleceği konusu önem kazanıyor. Büyüme konusunu analiz edecek olursak, aslında 4Ç21 – 1Ç22 ve 2Ç22 dönemlerinde tüketimin sürükleyici güç olduğu bir ortamda yatırım performansı dilenen seviyenin altında kalıyor. Tüketim tarafında öne enflasyon yüksekken öne çekilmiş bir talep oluyor, bu durumda şirketler de yüksek karlılıklar elde edebiliyorlar. Ancak tasarrufun olmadığı bir ekonomide enflasyonun eninden sonunda refah kaybı etkisi hem tüketimin hem de reel kesimin baskılanmasına neden olacak. Ücret ayarlamalarına rağmen, ücretli kesimin ekonomiden aldığı pay azaldıkça tüketimin de uzun soluklu olması beklenebilecek bir durum değildir.
Yatırımın olabilmesi için reel kesimin ve ihracatçının finansmana erişebilmesi lazım. Kredi artışı, faizlere çok müdahale edilmesine rağmen yok ve bu nedenle yeterince fonlanan bir yatırım ortamı da olamıyor. Ekonominin de hem reel kesim hem de bankalar açısından öngörülebilir olması lazım. Çok yüksek enflasyon ortamında bu pek mümkün olamıyor, dolayısıyla bankalar da uzun vadeli yatırım kredisi çıkamıyorlar. Oluşan kredi mekanizmasında aslında bankaların yine belli bir riski aldığı söylenebilir. Bu noktada yatırım anlamındaki kredilerde KOBİ ve ihracatçıdan çok daha risksiz görülen büyük şirketler tarafına yoğunlaşacağını düşünebiliriz. Şirketler açısından da işletme sermayesi ihtiyacı yoğun, çünkü özellikle enerji girdisi anlamında üretim faktörlerine çok ciddi zamlar geldi ve talep azalması ortamında şirketlerin mevcut durumu sürdürebilmesi oldukça zorlaşacak.
Kur tarafına bakacak olursak; OVP’de elbette kur telaffuz edilmiyor ancak USD ve TL bazlı milli gelir varsayımlarından kur çevrimi yapılabiliyor. TL’nin daha stabil bir zeminde değer kaybettiği bir zemin öngörülmüş, önümüzdeki yıl da 21,5 ortalama dolar kuru hesaplaması görünüyor. Diğer taraftan, eğer enflasyon belirtilen seviyelere düşecekse bu kur tahminleri de reel olarak dövizin değer kazanacağını gösteriyor. Şu anda TL üzerindeki baskı faktörleri ve yüksek cari açık kur seviyelerinin tutmayabileceği riskini ortaya koyuyor.
Sonuç olarak; OVP’ye göre enflasyon düşecek ancak diğer rakamlardaki varsayımlarda enflasyonu düşürücü bir etki analiz edilemiyor. Bunun en başında da yüzde 5 bandı üzerinde devam etmesi öngörülen büyüme gelmektedir. Var olan para ve maliye politikasında bu dengelerin sağlanabilmesi için yapısal bazı dönüşümler geçirilmesi gerekiyor, yani bu büyüme rakamları tutacaksa buna uygun bir politika zemini oluşturulması lazım. Ancak enflasyonun bu kadar zarar verici etkilerinin hissedildiği bir ekonomide 3-4 yıl sürdürülecek bir perspektif edinilmesi şu anki uygulamalarla zor görünüyor. Global planlama ve değişen ekonomik gerçeklere adaptasyon, raf ömrü uzun stratejik analizler ve buna uygun elle tutulur yatırım, teknoloji, işgücü, küresel rekabet stratejileri oluşturulması gerekiyor. Son dönemde enflasyon, kur, regülasyonlar çerçevesinde çok yoğunlaşılmış olması ve ekonominin istikrarsızlık içinde dalgalanmaları bu yapısal planlamalar noktasına çok odaklanılamamasına neden olmaktadır.
Kaynak: Tera Yatırım-Enver Erkan
Hibya Haber Ajansı