Enflasyon analizi… Powell, Fed toplantısı sonrasında gelecek ay 50 ya da 75 bps faiz artışına gidilebileceğinin sinyalini vermişti. Fed bu aşamaya gelene kadar, enflasyonun durumunu anlamak üzerine hareket etmek ya da hareketsiz kalmak gibi bir görüntü sergilemişti. Enflasyon ile olan analizler gösterdi ki, geçen sen yapılan “geçici” yorumu hatalı bir perspektif üzerinden yapılmış ve enflasyonun ana kaynakları ve sürekliliği yeterince doğru anlaşılamamıştı.
Fed eşikleri ve ekonomik konjonktür etkileri… Son 40 yılın en yüksek seviyelerinde ve halen patlama potansiyelleri sunan enflasyonda en kötünün geride kaldığını söylemek için erken bir aşamadayız. Bu analizler Mart enflasyonu görüldükten sonra daha düşük çıkan Nisan enflasyonunda yapılıyordu, ancak resmin aslında öyle olmadığı Mayıs enflasyonundaki yukarı hamlede ortaya çıktı. Piyasa da bu yüksek çıkan enflasyondan sonra Haziran toplantısına ilişkin 50 bps olan beklentilerini hızlı bir şekilde 75 bps faiz artışına çekti. Görüldüğü üzere, önceden yapılan planlamalarla aksiyonların %100 uyum göstermesi gerekmiyor.
Agresif Fed, küresel entegrasyon, para hareketleri… Her ne kadar vadeli piyasanın fiyatladığı doğrultuda yapılmış bir faiz artışı olsa da, böylesine büyük bir faiz hamlesi en son Kasım 1994’te Greenspan başkanlığındaki Fed tarafından yapılmıştı. Powell, Greenspan eşiğine gelmiş oldu, peki bir sonraki kademe olan Volcker eşiğine gelecek mi? Temelde sorulan soru bu, çünkü Fed’in faiz artışlarıyla enflasyon arasındaki ilişkiyi sağlaması ve talep kaynaklı enflasyonu dizginlemesi gerekliliği kadar, enflasyonu faiz artışları sonucunda gerçekten düşürüp düşüremeyeceği konusu da şüpheli.
1990’lı yıllar da küresel ekonomi için çok iç açıcı geçmemişti. Kapitalizm ve komünizm savaşında Batı kutbu galip geldikten sonra yaşanan ekonomik geçiş ve entegrasyon etkisinde birçok ülke zorlandı veya yeni tek kutuplu ekonomik sistemin getirdiği gelir dağılımı uyumsuzluklarıyla mücadele etti. 1994 Meksika krizi, 1997 Asya krizi ve 1998 Rusya krizi bu olumsuz ekonomik çarkın yansımaları olarak ortaya çıktı. 2020 Covid krizinden etkilenen küresel ekonomiler, önemli tedarik sorunlarından ve yeni dönemde ortaya çıkan jeopolitik kriz açmazlarından kurtulmak durumunda. Bu ekonomik ortamda da hem enflasyonun, hem de ekonomik durgunluk faktörlerinin ortaya koyduğu çapraz ateş etkisine maruz kalma durumu var.
Sonuç? ABD geçmişte agresif faiz artışlarıyla, ekonomiyi yavaşlatma pahasına enflasyonu kontrol altında tutabilmiştir. Tabii enflasyonun kontrol altına alınmasında, teşhisi erken koyarak proaktif davranmanın önemli sonuçları olmakta. Ancak önemli bir dönem enflasyonda geçicilik konusuna sarılan Merkez bankaları, enflasyonu da hızlandıran yüksek likidite politikasına devam ederken geri dönüşümü bu sefer sert inişe sebep olacak şekilde yapma risklerini de artırdılar. Küresel tedarik zincirine, Rusya – Ukrayna krizine merkez bankaları olarak müdahale şansınız yok ve enflasyonun ana beslendiği kaynaklar da kontrol dışında faktörler. Bu nedenle %2 enflasyon hedefi gerçekçi zeminden uzaklaştı. Fed enflasyon için faizleri %5’e çıkartsa bile bununla devam etmesi mümkün değil. Çünkü finansal sistemin ve Merkezi yönetimin borç yükümlülükleri de direkt olarak bu faizden etkileniyor.
Enflasyon çok asimetrik bir karakteristiğe sahiptir. Hızlı ve kolay bir şekilde yükselebilir, düşüş ise ağır ve sancılı şekilde gerçekleşir. Enflasyonu düşürme konusunda gerçek dışılık noktasında ne kadar fazla kalırsanız, dönüşüm aşamasında da acı reçete uygulamak o kadar elzem bir hale gelir. Biden yönetiminin enflasyonun alım gücünü bu kadar aşındırdığı bir dönemde popülaritesini kaybetmesi hiç de sürpriz değil. İleriye dönük beklentiler görüldüğü gibi aydan aya değişebiliyor ve Merkez bankalarının şu ana kadar durumu yönetmede 2020 sonrası dönem itibariyle başarılı olduklarını söylemek zor.
Kaynak Tera Yatırım
Hibya Haber Ajansı