Prof. Dr. Cevher Akarsu, günümüzde en sık rastlanan hastalıklarından biri haline gelen kanserin, farklı sebeplere bağlı ortaya çıkabildiğini ifade ederek, “Genetik faktörlerin yanı sıra beslenme alışkanlıkları, çevresel maruziyetlerin etkisi, sigara ve alkol kullanımı, hava kirliliği gibi birçok neden kansere yol açabiliyor. Kanser türleri arasında kadınlara oranla erkeklerde daha sık görülen kolon kanserinde; kanser tarama programları sayesinde hem tanı konulması kolaylaşıyor hem de düzenli takip ile kanserli hücrelerin yayılmasının ve büyümesinin önüne geçilebiliyor.” dedi.
Her 3 kanserin 2’si erkeklerde, 1’i kadınlarda görülüyor
Kolon ve rektum kanserinin genellikle polipler ile geliştiğini belirten Akarsu, “Polip, ince bir sapın ucunda top gibi görünen ve vücudun çeşitli bölgelerini kaplayan zarlardan dışarı doğru büyüyebilen küçük doku çıkıntıları ve hücre büyümeleri olarak adlandırılmaktadır. Hücrelerin normalden fazla çoğalarak oluşturduğu yapılar olan polipler, çoğunlukla kalın bağırsakta da görülebilmektedir. Yapılan çalışmalar polip oluşumunun erkeklerin yüzde 30’unda, kadınların ise yüzde 20’sinde görülebildiğini ortaya koymuştur. Bu verilere paralel olarak her üç kolorektal kanserin ikisinin erkeklerde görüldüğü ve birinin kadınlarda geliştiği ortaya çıkmaktadır.” şeklinde konuştu.
Gençlerde kolorektal kanser sıklığı artıyor
Akarsu, daha önce sıklıkla 50 yaş üzerinde görülen kolon ve rektum kanserinin son yıllarda 50 yaş altında sıklığı en çok artan kanserler arasında yer aldığını dile getirerek, şunları kaydetti:
“Günümüzde kolon kanserlerinin yaklaşık yüzde 30’u 40’lı yaşlarda görülebilmektedir. Bu nedenle dünyanın birçok ülkesinde 50 yaşında başlatılan tarama programları, kırklı yaşlara doğru çekilmeye başlamıştır. Özellikle ailesinde kolon kanseri öyküsü olanların daha erken yaşlarda kolonoskopi yaptırması büyük önem taşımaktadır. Yapılan çalışmalar da; genç yaş kolon kanserlerinin yüzde 86’sında aslında tanı öncesi bir bulgu olmasına rağmen bu bulgular hastalar tarafından önemsenmemiş olup, kanserin daha ileri evrelerde tanısının konulmasına ve tedavi sürecinin zorlaşmasına yol açtığı gösterilmiştir. Ayrıca ailesinde kolorektal kanser öyküsü olanlar için 30-50 yaş aralığında kolorektal kanser gelişme riski yüzde 2,1 ile yüzde 7,1 arasında artış gösterebilmektedir. Bu kişilerin rutin olarak 3-5 yılda bir kolorektal muayene ve gerekli tetkikler ile değerlendirilmesi erken tanı konulması için oldukça önemlidir.”
Kolorektal kanserler açısından riskli grupta bulunanlara ilişkin bilgi veren Akarsu, bu grupları “Ailesinde kolorektal kanseri öyküsü olanlar, obezite, metabolik sendrom, karaciğer yağlanması, hipertansiyon, hiperlipidemi gibi sorunları olanlar, alkol ve sigara tüketenler, ağlıksız koşullarda uzun süreli kırmızı et tüketenler, İnflamatuar bağırsak hastalıkları olanlar (Crohn, Ülseratif Kolit), organik tozlara karşı mesleki maruziyet yaşayanlar.” şeklinde sıraladı.
Kolonoskopi taramaları ihmal edilmemeli
Prof. Dr. Akarsu, kalın bağırsak ve rektumun incelenmesinde kullanılan kolonoskopi işlemi sayesinde kalın bağırsaktaki poliplerin çıkarıldığını ve doku örneği alınabildiğine dikkati çekerek, açıklamasına şöyle devam etti:
“Endoskopik bir işlem olan kolonoskopi ile birçok kanser öncülü polip tespit edilebilmekte ve hızlı tanı konulabilmektedir. Böylece gelecekte meydana gelecek olası kanser oluşmadan ortadan kaldırılmış olur. Kolon kanserleri, kolonoskopi tarama oranlarının düşük olduğu ülkelerde daha sık görülmekte ve daha yüksek ölüm oranlarına yol açabilmektedir. Türkiye’de aile öyküsü olmayan kişilerde 50 yaşın üzerinde 10 yılda bir kolonoskopi ve 2 yılda bir gaitada gizli kan testini içeren bir tarama programı önerilmektedir. Aile öyküsü olanlarda daha erken yaşlarda ve daha sık taramaların yapılması gerekmektedir.”
Kolorektal kanser oluşumuna karşı posalı beslenme büyük önem taşıyor
Kolorektal kanser oluşumunda kötü beslenme alışkanlıklarının rolünün büyük olduğunun altını çizen Akarsu, “Bol posalı beslenme tarzı kalın bağırsak sağlığının korunmasında oldukça önemlidir. Yüksek oranda posa içeren besinler, dışkının sindirim sisteminden geçiş süresini kısaltmakta, daha ağır, daha hacimli atık maddesi (dışkı) oluşturarak kanser riskini azaltmaktadır. Bol posalı beslenmenin yağ içeriği genellikle daha azdır, bu da kolon kanserinden koruyucu özellik taşımaktadır. Günlük posa tüketiminin genellikle ortalama 25-35 gr. olması gerekmektedir.” ifadelerini kullandı.
Hastalık bulgu verdiğinde ileri evreye ulaşmış olabiliyor
Prof. Dr. Akarsu, Kolorektal kanserlerde ortaya çıkan belirtiler arasında dışkılama alışkanlıklarında değişiklik olmasının en sık görülen bulgu olduğuna değinerek, açıklamasında şu ifadelere yer verdi:
“Bunun beraberinde rektal kanama, ele gelen rektal kitle, demir eksikliği anemisi, karın ağrısı ve kontrolsüz kilo kaybı gelmektedir. Yapılan çalışmalara göre herhangi bir bulgu sonrası başvuran hastalarda tespit edilen kolon kanseri, genellikle daha ileri evrelere ulaşmış bulunmaktadır. Kolorektal kanserli hastaların yaklaşık yüzde 20’si maalesef metastaz yapmış halde başvurmaktadır. En sık metastaz lenf nodlarına olurken daha sonra sıklık sırasıyla karaciğer, akciğer ve peritona metastaz gerçekleşmektedir. Son yıllarda kemoterapi ilaçları ve cerrahi tekniklerdeki ilerlemeler sayesinde yapılan tedavilerle, ileri evre hastalarda da hem sağ kalım hem de hastanın yaşam kalitesinde kayda değer ilerlemeler kaydedilmiştir. Sadece karın içine metastaz yapan hastalarda ameliyattan hemen sonrasında uygulanan sıcak kemoterapi (HIPEC) bazı kolon kanseri türlerinde hastanın yaşamına olumlu katkı sağlamaktadır.”
Hibya Haber Ajansı