enflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhp
DOLAR
35,1853
EURO
36,6217
ALTIN
2.957,62
BIST
9.672,75
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Hafif Yağmurlu
11°C
İstanbul
11°C
Hafif Yağmurlu
Perşembe Hafif Yağmurlu
8°C
Cuma Hafif Yağmurlu
9°C
Cumartesi Hafif Yağmurlu
9°C
Pazar Çok Bulutlu
10°C

Kılıçdaroğlu: “Sorunları bilmeli, tartışmalı, gerçeklikle yüzleşebilmeliyiz”

Kılıçdaroğlu: “Sorunları bilmeli, tartışmalı, gerçeklikle yüzleşebilmeliyiz”
27.06.2022 14:20
146
A+
A-

İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB), Türk Ocakları’nın kuruluşunun 110. yılı etkinlikleri kapsamında, “Günümüz İslam Dünyasında Meseleler ve Çözüm Yolları” konulu uluslararası sempozyum düzenlendi. Fatih’teki Ali Emiri Efendi Kültür Merkezi’nde 27-29 Haziran günlerinde düzenlenecek sempozyuma CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu ve İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu da katıldı. Sempozyumun açılış konuşmaları; Kılıçdaroğlu, İmamoğlu ile Türk Ocağı İstanbul Şube Başkanı Cezmi Bayram ve düzenleme kurulu adına Prof. Dr. İbrahim Maraş tarafından gerçekleştirildi.

Kılıçdaroğlu: Sorunları bilmeli, tartışmalı, gerçeklikle yüzleşebilmeliyiz

Konuşmasına Karl Marx’tan alıntı yaparak başlayan Kılıçdaroğlu, “Önemli bir buluşmada, önemli bir isimden alıntı yapmak istiyorum. Bu ismi yadırgamayacağınıza inanıyorum. Alıntı yapacağım kişi, Karl Marx. Marx, ‘Filozoflar, dünyayı çeşitli biçimlerde yorumlamışlardır. Oysa sorun, onu değiştirmektir’ der. Elbette filozof olan, bilim insanı olan sizlersiniz. Ancak bu cümlenin geliş yorumunu atfen şunu söylemeliyim: Sizlerle birlikte, biz siyasetçilerin de öncelikli görevi, ülkesini ve dünyayı daha iyiye ve daha güzele doğru değiştirmektir. Elbette bir sorunun teşhisi ve sorunun bedellerini bilmek önemlidir. Ancak sorunun nasıl çözüleceğine ilişkin önermelerde bulunmak, sorunun teşhis ve nedenlerini tespit etmek kadar önemlidir. Eğer sahip olduğumuz bilgiyi, var olan sorunları ortadan kaldırmaya dönük olarak yorumluyorsak, bir başka soruna da kapı aralamış oluruz. Dolayısıyla günümüz İslam dünyasının sorunlarını bilmeli, tartışmalı ve hatta gerçeklikle yüzleşebilmeliyiz.

Kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim’in Bakara Suresi 44’üncü ayetinde, Yahudi din adamlarına hitaben şöyle seslenilir: ‘Siz, insanlara gerçek iyilik, erdem ve dindarlığı tavsiye ederken kendinizi unutuyor, Bundan muaf olduğumuzu sanıyorsunuz. Öyle mi?’ Ve Ayet-i Kerime, ‘Aklınızı kullanmıyor musunuz?’ sorusuyla sona erer. Elbette burada hitap, Yahudi din adamlarına yöneliktir. Ancak muhatabı tüm din adamları, tüm yönetici kadrolar, aslında tüm insanlıktır. Bu Ayet-i Kerime’ye atfen, İslam’ın temel değerlerinin tüm insanlığa aktarmakla görevli olanlar da bu konuda sorumluluk üstlenenlerin de hangi gerekçeyle olursa olsun kendilerini İslam’ın temel değerlerinden azade kılma hakları yoktur. Dolayısıyla siz değerli ilahiyatçıların, bilim insanlarının İslam dünyasını, güncel sorunlarını ve sorunlarının çözümüne ilişkin önlemlerini, itirazlarını çok daha yüksek sesle dile getirmesi, toplumsal barışımızın tesisi açısından bir zorunluluktur.

Benden çok daha iyi biliyorsunuz ki, İslam, hangi gerekçeyle olursa olsun adaletsizliğe, eşitsizliğe izin vermez. İslam, hangi gerekçeyle olursa olsun kayırmacılığa, denetimsizliğe, otoriterliğe izin vermez. Bu bağlamda İslam; hangi sistemle yönetildiğinizle değil, nasıl yönetildiğimizle ilgilidir. Ve doğrudan nasıl yönetilmemiz gerektiğinin yanıtını da kendisi verir. İslam açısından kriter, adaletle yönetilip yönetilmediğimizdir. İslam, tüm insanlığa adalet penceresinden bakar ve adalet penceresinden bakmamız gerektiğini bir şart olarak önümüze koyar. Üstelik İslam, adalet kavramını sadece bir hukuk pozisyonu olarak da ele almaz. İslam, bizden yaşamın her alanında ve her herkes için geçerli olacak şekilde adaleti tesis etmemizi ve sürekli kılmamızı ister. İslam’a göre; herkes için ve her alanda tesis edilmemiş adalete adalet denilemez. İslam’ın ön gördüğü adaletten ‘ama, fakat, ancak’ ile başlayan ve adalet arayışını daraltan, erteleyen veya ertelettiren adaletin gücünü ve etkisini azaltan cümlelere, bahane ve gerekçelere yer yoktur. Bu nedenle bizler, İslam’ın temel değerlerini savunuyormuş gibi görünerek zenginliği, kayırmacılığı, özgürlüğü, denetimsizliği kendisine bahşeden, gerçek bağlamından kopartılarak sunulan sabır ve şükür tavsiyeleriyle de milyonlara yoksulluğun, dışlanmayı, baskıyı reva gören anlayışlara karşı ödünsüz bir şekilde adaleti savunmalıyız.

Dolayısıyla, günümüz İslam dünyasının temel problemlerinin tek çözümü de adalettir. Örneğin adaletli olduğunuzda; fikir ve ifade özgürlüğünü ödünsüz savunuyorsunuz demektir. Bir diğer deyişle; fikir ve ifade özgürlüğünün içtihat haline gelmiş evrensel kriterlerini, sadece kendiniz için değil, herkes için kabul etmişsiniz demektir. Üstelik adaletli olduğunuzda, hesap verebilir olmayı da kabul etmişsiniz demektir. Konfüçyüs’ün olduğuna inanılan ‘Adalet, kutup yıldızı gibi yerinde durur ve geri kalan her şey onun etrafında döner’ sözüne atfen; bir ülkede adalet varsa, onun etrafında biliniz ki hukukun üstünlüğü, denetlenebilirlik, hesap verebilirlik, can ve mal güvenliği, şeffaflık, eşitlik, kadın- erkek eşitliği, çocuğun üstün yararı, liyakat, özgürlük, sosyal devlet, hakça bölüşüm, emeğin üstünlüğü, nitelikli ve kaliteli eğitim, insan ve doğa hakları vardır. Bir ülkede adalet yoksa, yani adaletsizlik varsa, adaletsizliğin çevresinde nepotizm, kayırmacılık, eşitsizlik, yoksulluk, yolsuzluk, liyakatsizlik, denetimsizlik, kültürel ve sosyal yozlaşma, toplumsal huzursuzluk, çarpık kentleşme, niteliksiz eğitim ve bağımlı yargı vardır. İslam adaleti ve adaletin çevresinden dönenleri tesis edenlerden yanadır.

Özellikle kendi içimizdeki farklılıklara dahi tahammül edemeyen, kendi İslam yorumunu şiddet ve dayatma yoluyla hakim kılmaya çalışan kişi ve yapılara hep birlikte karşı durmalıyız” diyen Kılıçdaroğlu, “Bu bağlamda tabii ki din ve vicdan özgürlüğünün, fikir ve ifade özgürlüğünün, sanatsal ve ekonomik özgürlükleri kısıtlayan değil, aksine tüm bu özgürlük alanlarını herkesi kapsayacak şekilde güvence altına alan bir laiklik anlayışından yana olmalıyız. Sadece bireysel olarak değil, ülkemizde ve içinde bulunduğumuz coğrafyada etik ilke ve değerlere dayalı bir düzen hedefiyle yol yürümeliyiz. Çünkü komşusu, dindaşı ve hatta dünya nüfusunun büyük bölümü aç yatarken, tok yatamayız. Haksızlık karşısında susup, dilsiz şeytan olmayı tercih edemeyiz” dedi. Dünyadaki çatışma alanlarının yaklaşık yüzde 60’ını Müslüman ülkelerin oluşturduğuna dikkat çeken Kılıçdaroğlu, “Her gün binlerce Müslüman, bizzat Müslümanlar tarafından öldürülüyorken, kafamızı kuma gömemeyiz. Ülkemiz özelinde dahi, gelir dağılımı eşitsizliği gün be gün artıyorsa, buna seyirci kalamayız. Örneğin; şekli olarak kimin nasıl yaşadığıyla değil, sürdürdüğü yaşam pratiği içinde ne kadar adaletli olup olmadığıyla ilgilenmeliyiz. Bu bağlamda özellikle kamu yönetiminde, liyakati ve liyakatli olduğu kadar, liyakat sahibinin adaletini de öncelemeliyiz.

Konuşmacı listesine baktığımda, neredeyse hiç kadın akademisyen, araştırmacı görmedim. Bir iki isim dışında, erkek ağırlıklı bir listeyle karşı karşıyayız. Oysa Türkiye ilahiyat birikiminde kadınlar vardır. Ve bugün de pek çok ilahiyat fakültemizde ya da üniversitelerimizin diğer fakültelerinde, sempozyumun konusu kapsamında çalışma yürüten yüzlerce kadın akademisyenimiz var. Günümüz İslam dünyasının meselelerini kadınlar olmadan konuşamayız, konuşmamalıyız ve kadınlar olmadan çözüm yolları da bulamayız. Bir sonraki sempozyumda ve düzenleyicisi olduğunuz diğer toplantılarda, kadınlara da yer vermenizi, hatta kadın bilim insanlarını bu tür toplantıların düzenleme kurullarına almanızı da önemle istirham ediyorum. Dediğim gibi bu sözlerimi dostane bir eleştiri olarak kabul ediniz” ifadelerini kullandı.

Bayram, “niye CHP’li belediye” eleştirisine yanıt verdi: “devlet kurumları partinin malı değildir”

Kendilerine, “Niye bunu CHP’li bir belediye ile yapıyorsunuz” eleştirisi getirildiğini aktaran Bayram, görüşlerini, “Bize göre gerek merkezi hükümetin kurumları gerekse mahalli idare kurumları partinin malı değildir. Partiler, seçimie gelirler, bir emanet devralırlar. Sonra bu emaneti bir sonraki şekilde devam ettirir. Devam etme imkanı verir veya başkasına devrederler. Demek ki, bu müesseselerin sahibi, millet.  Bunlar, milletin müessesesi. Biz, bu zamana kadar yaptığımız birçok faaliyette, her kurumdan destek istiyoruz. Her kurumdan destek isterken, oraya mensubiyet duygusu taşıdığımızdan değil. Milletin malı ve milletin malının emaneti şu anda filan partiye mensup olabilir, ama biz, bundan talep ediyoruz” sözleriyle dile getirdi. Daha önce de CHP’li başkanlar tarafından yönetilen Kartal ve Bakırköy belediyeleriyle iş birliği içinde çalışmalar yürüttükleri bilgisini paylaşan Bayram, “Bu sözümüzde samimi olduğunuzu göstermek için, o zaman farklı partilerin idaresinde olan kurumlarla da iş birliği yapmamız lazım. O bakımdan bu anlayışımıza da devam edeceğiz. Bunun için illa ‘falan böyledir, falan şöyledir’ diye bakmıyoruz” ifadelerini kullandı.

İmamoğlu: “İBB, İslam coğrafyasının en büyük kentinin belediyesi”

İmamoğlu da konuşmasına, Bayram’ın sözlerine atıf yaparak başladı. “İBB ile bunun niçin yapıldığına dönük eleştiriler olduğunu söyledi: Değerli hocam, elbette bunlar olacak. Türkiye’nin bugünkü gündeminde, ne yazık ki bu tür tavır ve davranışlar var. Ama İstanbul Büyükşehir Belediyesi, İslam coğrafyasının en büyük kentinin belediyesi. İstanbul, aynı zamanda İslam coğrafyasının yüzyıllardır başkenti aslında. Bir özelliği de var ki; binlerce yıldır da dünyanın başkenti İstanbul. Dolayısıyla en doğru duyguların, en doğru hamlelerin vücut bulduğu bir şehir olursa İstanbul, buna hem yakın coğrafya mutlu olur hem bütün dünya mutlu olur. Bu bağlamda, bu bence kutsal başlığın bir toplantıya dönüşmesi ve bir çabanın ortaya konması noktasındaki girişiminizle bizi buluşturmanız ve bu buluşturmaya dönük de özellikle bu konuda bizi motive eden ben saygıdeğer Genel Başkanımıza hepinizin huzurunda yürekten teşekkür ediyorum. Bu buluşmanın önemini defalarca bize aktarmıştır.

Bir tesadüf daha var: Elhamdülillah ben de Müslümanım bu arada dolayısıyla bireysel olarak da katkı sunmanın elbette keyfini yaşıyorum. Zira dünya tarihinin ilginç de bir dönemindeyiz. Bilimde, teknolojide, yaşanan olağanüstü ilerlemelere bakınca, değerlendirmeleri, insanın aklına, zekasına, üstün yeteneklerine dönük yapmak gerekir. Gerçekten de hayranlık duyarak bu süreci anlamak gerekir. Ama toplumlar, ülkeler, medeniyetler arası ilişkilere bakınca, bambaşka bir tablo çıkıyor. Korkunç eşitsizlikler ne yazık ki zorbalıklar, ne yazık ki adaletsizlikler, insanın iyi yanının da kötü yanının da ne kadar güçlü olduğunu görmek, sarsıcı bir tecrübe. İyilik ve kötülük, yalnız dış dünyada, beşerî hayatta değil, insanın iç benliğinde de mücadele halinde. Ben, iyilik ve kötülük arasındaki bu büyük savaşın, iyiliğin mutlak zaferiyle sonuçlanacağından bir an bile şüphe duymuyorum. İyiliğin gücüne olan güvenimi hiçbir koşulda kaybetmiyorum. Çünkü iyiliğin kudretine olan güvenimi yitirirsem, insanlığımı da yitireceğimin farkındayım.

İyilik nasıl belirli bir kimliğe, belirli bir inanca sahip olmanın kendiliğinden yol açtığı bir sonuç değilse, kötülük de değildir. Hiç kimseyi inancı, kimliği nedeniyle, kaçınılmaz olarak kötü kabul etmek mümkün mü Allah aşkına. Amaçlarımız ne kadar kutsal ne kadar iyi ve değerli olursa olsun, ‘Amaca giden yolda her şey mubahtır, her vasıta kullanılabilir’ diye düşünemeyiz. Araçlar, amaçları lekeleyebilir. Müslüman gibi yaşamanın, bu konuda da çok hassas olmayı zorunlu kıldığını düşünüyorum. Müslümanlığın bize, iyiliğin, sevginin, hoşgörünün, merhamet ve dayanışmanın üzerinde yükselen çok sağlam bir ahlaki zemin sunduğunu bilmeliyiz. Bu zemini, sağlıklı, güçlü ve mutlaka haysiyetli bir irtibat içerisinde, bugünün dünyasıyla hemhal edebilmeyi başarmamız gerekiyor. Kadim tarihiyle İstanbul, inanç ve kültür temelli sorunlara hoşgörü ve sağduyu ekseninde çözümler geliştirmek açısından, dünyanın en ilham verici şehirlerinden biridir.  Büyükşehir Belediyesi olarak, İstanbul’a bu yönüyle de sahip çıkma ve geliştirme gayreti içerisindeyiz” ifadelerini kullandı.

Panelleri izlediler

Konuşmaların ardından başlayan birinci oturumda; eski Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Bardakoğlu (Dini Anlamada Yöntem Sorunu), eski Yargıtay Başkanı Prof. Dr. Sami Selçuk (Hukuk ve Ahlak Bilgisi), Tunus eski Kültür Bakanı Prof. Dr. Mehdi Mabrouk, Fas eski Kraliyet Sözcüsü Prof. Dr. Hassan Aourid (Mağrip’te Siyasal İslam Çıkmazı) ve Rusya Müslümanları Dini İdaresi Birinci Başkan Yardımcısı (Damir Mukhetdinov (Rusya Müslümanlarının Güncel Dini Problemleri) görüşlerini dile getirdi. Kılıçdaroğlu, Kaftancıoğlu ve İmamoğlu, sempozyumun ikinci oturumu olan ve Prof. Dr. Hayri Kırbaşoğlu, Prof. Dr. Şaban Ali Düzgün ile Prof. Dr. Mehmet Zeki İşcan’ın katılımıyla gerçekleştirilen paneli de izledi.

Hibya Haber Ajansı

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.