İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, katıldığı televizyon programında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
İmamoğlu, “AFAD’ın eşleştirmesi ve AFAD’ın önderliğinde bölgeye ekiplerimizi, başta arama-kurtarma ekiplerimiz olmak üzere, sevk etmeye başladık. Tabii bunu sevk ve idaresini AFAD yönetti. Şurada şunun altını çizelim: Bunun hesabını vereceğiz. 48 saat çok önemli. İlk 48 saatte ne yaptık? 48 saatte ne denli sahaya etkin bir biçimde hakim olduk? AFAD, Türkiye’nin en çatı kurumu. Kimse AFAD’ı reddedemez. Reddetmek ne kelime? Bizim en çatı kurumumuz. Milletimiz vergileriyle, sizler, bizler verdiğimiz yetkilerle, kendimizi afet anında emanet ettiğimiz kurumumuz.” ifadelerini kullandı.
AFAD’ın koordinasyonunda ciddi sıkıntılar yaşandı diyen İmamoğlu, “İkinci gün, Sayın Genel Başkanımız ve üç belediye başkanımızla birlikte; ben, Ankara ve İzmir Belediye Başkanlarımızla birlikte hemen bölgeye gittik. Biz, 48 saatte, yani o ikinci gün, hatta üçüncü gün, hatta dördüncü gün. Dördüncü gün dahil sokakta, enkazlarda, insanlarımızın yardımına koşan kurumlar noktasında AFAD’ın koordinasyonunda ciddi sıkıntılar yaşandı. Çok ciddi sorun gördük. Yedinci gün tekrar gittim. Yedinci, sekizinci, dokuzuncu gün yine oralardaydım. Açıkçası çok düzelmiş bir durumda değildik. Ki hala zaten bazı sorunları dinliyoruz. Bakın ‘siz’ demiyorum, ‘biz’ diyorum. Yani bu memleketin sorumlu bireyleriyiz biz, yöneticileriyiz. Yani ben kendimi sorgulamalıyım. Bugünün sistemini sorgulamalıyım. Ben neresindeyim? ‘Ben neresini eksik yaptım’ diye bakmalıyım” diye konuştu.
Afetle ilgili kurumlar arası koordinasyon eksik. Bu meselenin yüzleşme anını yaşamak zorundayız diyen İmamoğlu, “Bugün öğleden sonra AFAD’la toplantıya katılacağım başka bir konuda. Valiliğin davetiyle ben bugün toplantıya gideceğim. Arkadaşlarıma, ‘AFAD’ın yönetmeliğini çıkartın bakayım’ dedim. AFAD’ın her türlü yetkisi var. Milli Savunma Bakanlığı’ndan komutanlıklara, birçok kurumla ilgili her lojistik envanterini harekete geçirecek yetkisi var. Ama AFAD, gerçekten çok katılımcı, çok özgür ve kendi iradesi olan bir dile sahip olmalı. Hangi ilde bir afet olsa, kameraların önünde 2-3 üç tane bakan görüyoruz. Çekilin, bilenler işini yapsın. Her bakanın geçmiş mesleğine baktığınızda, farklı farklı alanlarda kabiliyetleri olabilir. Ben kalkıp, ‘Afeti yöneteceğim’ diyebilir miyim? Yetkin arkadaşlarım önden çalışmalarını yürütürler. Ben, arka plandan onların eksiklerini nasıl tamamlarım? Topluma nasıl mesajlar veririm? Onlardan aldığım bilgiyle toplumu nasıl bilgilendiririm meselesine odaklanırım.” şeklinde konuştu.
AFAD’la koordinesinden bahseden İmamoğlu, “Bizim Kızılay’la bir ilişkimiz olmadı bu afet süresince. Çünkü zaten AFAD’la ilişki kurmaya ve koordine olmaya gayret ettik. Örneğin ben ikinci gidişimde, yani yaklaşık sekizinci günü diyebilirim, arkadaşlara dedim ki, ‘AFAD’la görüşebiliyor musunuz? AFAD’la irtibat kurabiliyor musunuz?’ ‘Yani görüşüyoruz ama sıkıntılı. Buluşamıyoruz. Tam yetkili birileriyle sohbet edemiyoruz.’ Hatay’dan bahsediyorum. Koordinasyon toplantımızı yaptık ve o gün öğle saatlerinde AFAD’a gittim. O gün itibarıyla AFAD’ın Hatay’daki masasına İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin ekibinin sorumluları dahil olmaya başladı. Sekizinci gün. Bunu ilk gün yapacaksınız. Yani sistemin tıkanıklığının temel meselesinin sebebini altına hep çiziyorum. ‘Rejim’ diyorum. Bugünkü sistem diyorum.” dedi.
Çadır meselesini bu kadar konuşmak canımızı yakıyor diyen İmamoğlu, şöyle devam etti:
“Bu ülkede çadır meselesini bu kadar konuşmak, inanın canımızı yakıyor. Biz, İBB olarak 4 dört binin üstüne çıktı, çadır dağıttık. Çadır kentler kurduk. Yaklaşık 1500 civarında çadır sevk ettik. Ama bununla yetinmedik, alıma geçtik. Oradaki çadır sorununu çözecek kurum biz değiliz. Bakın lojistikten bahsediyorum. Enkazdan bahsediyorum. Örneğin, şu an kent temizliği yapıyoruz. Örneğin, ilaçlama yapıyoruz. Sağlıkla ilgili hizmetlerimiz var mı? Kadınlarımıza, çocuklarımıza hijyen setleri dağıtıyoruz. Gıda kolileri gönderiyoruz. Ama çadır meselesi Türkiye’de temel olarak AFAD’ın sorumluluğundadır. Kızılay’ın sorumluluğundadır.”
Kızılay küçülmüş, halbuki Kızılay, bizim can damarımız. Yani Kızılay, afet anındaki birinci markamız diyen İmamoğlu, geçenlerde bir bütçe gördüğünü Yeşilay’ın, Kızılay’a oranla neredeyse 20 katı bir bütçeye sahip kuruma dönüştüğünü belirtti.
“Mimarın yerine geçtiniz, şehir plancısının yerine geçtiniz ifadelerini kullanan İmamoğlu, “Yanlışları tespit edelim, aynı yanlışları yapmamak adına bir yolculuk belirleyelim. Peki ne yapıyoruz biz o günden beri? Verdiğimiz mesajlar ne? ‘Bana 1 yıl verin, hemen binalarımızı yapacağım. Efendime söyleyeyim, şu kadar bin konutu hemen atacağız.’ Şimdi bu ne biliyor musunuz? Mimarın yerine geçtiniz. Şehir plancısının yerine geçtiniz. Jeoloji mühendisinin yerine geçtiniz. Yani siyasiler savuruyor. Geçenlerde, ‘1,5 milyon konutu, hemen İstanbul’un belirlediğiniz rezerv alanlarına taşıyacağız’ dediler. Dün, bir bina yıktık. Bir ev yıkıldığı zaman, hatırlayın Elazığ’ı, bir evin, bir binanın önünden günlerce sizin kameralarınız ayrılmadı. Ne oldu? Ne bitti? Bir binadan 30, 40, 50 canın kaybını yaşadık. İçimiz kavruldu öyle değil mi? Bir bina. O bina dönüşürken, ben nasıl mutlu oluyorum biliyor musunuz? Çünkü bir binada 50-60 insanın canını kurtarmış gibi hareket ediyorum. O zaman bizim bu yanlışları yaparak değil, yeni nesil bir şehir kurma anlayışını ortaya koyarak bir sistemi var etmeliyiz.” diye konuştu.
İstanbul’un depreme hazırlıklı olmadığını söyleyen İmamoğlu, “Keşke, ‘İstanbul’da depreme hazırız’ diyebilsem. 24 yıl bitmiş olacak bu senenin ağustos ayında. Gölcük depreminin ardından, Düzce depremini yaşadığımız takvimden bugüne geçirdiğimiz zaman. Çeyrek yüzyıl. Ulusal Deprem Konseyi kurulmuş. Rahmetli Demirel öncülük etmiş, Cumhurbaşkanımız ve o dönemin siyasileri. 2007’de lağvetmişiz Ulusal Deprem Konseyi’ni. Niçin biliyor musunuz? ‘Güncelliğini yitirmiştir’ diye.” dedi.
İstanbul’da bu iş, ranta dönüştü ve şuna dönüştü: Lüks konut üretme yarışına dönüştü diyen İmamoğlu, “Nerelerde biliyor musunuz? İstanbul’un rezerv alanlarında. Rezerv alandan kastım, konut alanı değil. Sosyal donatı alanı, yeşil alanı, park alanı, kültür tesisi alanı, yani hatta ve hatta daha ileri gideyim -bu çok trajik- askeri alanlarımız. Ne yaptık biz ‘yeşil alanlar’ diye tariflediğimiz askeri alanlar biliyor musunuz? Askeri alanların yaklaşık 15 bin 304 hektar alanının yüzde 21’inin statüsü kaldırıldı ve lüks projeler için imara açıldı. Burada mesela en son Esenler’de, Esenler Belediyesi’ne terk edilen askeri alan yok. İstanbul’da, 130 kamu arazisinde, 85 milyar dolarlık rant elde edildi.” şeklinde konuştu.
“Güçlendirme meselesinin çok önemli olduğunu belirten İmamoğlu, şunları söyledi:
“İstanbul’da, bir deprem anında yıkılması muhtemel ya da çok ağır hasar görmesi muhtemel 90 bin yapı olduğuna biz inanıyoruz. 90 bin yapı ya dönüşecek ya güçlendirilecek. Bu güçlendirme meselesi çok mühim bir mesele. Güçlendirmenin 3-4 modeli var. Arkadaşlarımızla yaptığımız bu eylem planlaması içerisinde dedik ki, ‘Ana hatta iki kavramı koyuyoruz kardeşim.’ Bulduğumuz bina, eğer güçlendirmeye müsaitse, güçlendireceğiz. Güçlendirme konusunda farklı alanlar var. Tarihi binalar var. İzinlerin çok uzadığı birtakım yapılar var belli SİT alanlarında bulunan vesaire. Bütün bunların da çözümüyle ilgili çalışmalar yapıyoruz. 15 Mart itibariyle başvuruları almaya başlayacağız. KİPTAŞ’ı bu işte de ana organ, ana kolon olarak ortaya koyup, tabiri caizse yüklenicileri sevk ve koordine eden, finansmanında vatandaşlarımıza katkı sunan bir sistemi İstanbul’da vadediyoruz. Bunun amacı şu: Güçlendirme, görüyoruz ki hayat kurtarıyor.”
Son 22 yıllık ortalamaya göre, en kurak dönemi yaşandığını ifade eden İmamoğlu, “Fakat kuraklık, sadece İstanbul’da değil. Türkiye’nin neredeyse beşte dördü bu durumda. Çok kötü. Doğu Karadeniz bile yağış alma konusunda çok sorunlu bir dönem geçiriyor. Ben bazen şöyle sabah kalktığımda diyorum ki; ‘Gerçek konuların ne kadar uzağındayız.’ Deprem, hayatımızın en önemli açık ara gündemi. İklim değişikliği, hiçbir gün gündemimizden çıkarmamamız gereken konulardan birisi” diye uyardı.
İmamoğlu, dünkü Altılı Masa toplantısı sonrasında yaşananlarla ilgili soruya da özetle şu yanıtları verdi:
“Olan biteni aslında biraz basından biraz sosyal medyadan okuyabildim. Konuşulanları ya da basına düşenleri biliyorum. Kişisel olarak beni ilgilendiren bir hattıyla ilgili genel başkanımızdan bir telefon ya da bir bilgilendirme almadım. Bizim bütün muhalefet olarak rejime karşı mücadele ettiğimizin farkında olmalıyız. Bu rejim binalarımızın sağlamlığını tehdit ediyor. Bu rejim şehirlerimizin geleceğini tehdit ediyor. Bu rejim çocuklarımızın geleceğini tehdit ediyor. Bu rejim yönetim anlayışımızı tehdit ediyor. Özgürlüğümüzü, hürriyetimizi… Mücadelemizin rejim olduğunu bir kere unutmayalım. Bizi yıpratmaya çalışıyorlar ama dönem dönem bizim sahamızın insanları da ne yazık ki içinde siyasi arkadaşlarımızın da olduğu zeminlerde bu mesele, bu tartışmalar yapıldı, köpürtüldü.Ekrem İmamoğlu, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı. 25 yıllık bir sürecin değişmesini sağlamış bir ortamın temsilcisi. Buna liderlik yapan İstanbul’un belediye başkanı. Dolayısıyla bu mevzuya bizi malzeme etmeyin. Ben, bu mevzuya şöyle bakarım dedim: ‘İstanbul’un belediye başkanı, bu mevzulardan uzak duramaz. İlgilenir. Nasıl ilgilenir? İyi olması için ilgilenir. Doğru yürümesi için ilgilenir. Stratejik olarak doğru adımların atılması için ilgilenir. İyileştirilmesi için ilgilenir. Her konuda desteklemek için, buradaki ekibin Türkiye’ye dair proje hazırlanmasından tutun birçok hususuna kadar. Dolayısıyla ben bu misyona kendini adamış bir neferim’ dedim. Ben hala aynı yerdeyim. Her Cumhuriyet Halk Partili’nin adayı Genel Başkanıdır. Benim de adayım Genel Başkanımdır.”
Hibya Haber Ajansı