''Çocukların 10’da birinde astım, dörtte birinde ise alerjik nezle var!''
Çocukluk çağında polenler, ev tozu akarı, evcil hayvan ve küf başta olmak üzere başka alerjilerin ortaya çıkmaya başladığını söyleyen Türkiye Ulusal Alerji ve Klinik İmmünoloji Derneği (AİD) ve Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Alerji ve Astım Bilim Dalı önceki başkanı Prof. Dr. Bülent Enis Şekerel, bu alerjilere astım ve alerjik rinit gibi hastalık tablolarının eşlik ettiğini ve astımın çocukluk çağında yüzde 10’a, alerjik rinitin ise artarak ergenlik çağında yüzde 25 gibi bir sıklığa ulaştığını ifade etti.
''Ülkemizde ergenlerin ve yetişkinlerin en az dörtte birinde alerji var!''
Çocukluk çağının ve yetişkin çağının en sık görülen alerjilerinin çayır polenleri, ev tozu akarları, kedi-köpek-at gibi hayvanlar, zeytin ve servi gibi ağaç polenleri, pelin otu, kali turg, arsız zaylan gibi ot polenleri ve küfleri olduğunu belirten Prof. Dr. Bülent Enis Şekerel, Türkiye'de ergenlerin ve yetişkinlerin en az dörtte birinde bu maddelerin birine veya daha fazlasına alerjiler olduğunu söyledi. Şekerel, konuşmasına şöyle devam etti:
“Bebekleri besin alerjisinden korumak için ek besinlere gecikmeden başlanmalı”
“Bundan on beş yıl kadar önce alerji gelişmesini önlemek için alerjik besinlerin diyete eklenmesini bir iki yaşa kadar geciktirilmesi ve bunun alerji gelişimini engellemesi beklenmekteydi. Ancak beklentilerin aksine bu tutum, besin alerjisinde artışa neden olmuştur. Bugünkü anlayışımıza göre besin alerjenleri egzamalı deriden veya solunum yolundan girerek besin alerjisi gelişmesine yol açıyorlar. Besinlerin sindirim sitemi yoluyla alınması ise toleransı geliştiriyor. Bu nedenle günümüzde bebeklerde alerjik potansiyeli olan tüm besinleri yaşamın ilk 4 ile 8 ayları arasında başlanmasını öneriyoruz. Bunun besin alerji sıklığını azaltması bekleniyor. Besin alerjisinin azaltılmasında umudumuz atalarımızın tercihlerine sahip çıkmakta aranıyor.”
“Alerjilerin gelişiminin engellemek doğal yaşama geri dönüşle mümkün”
Alerjik bünyenin kendini bebeklik çağında belli ettiğini ifade eden Şekerel, ''Araştırmalar alerji gelişiminin sezaryen doğumların, bebek beslenmesinde anne sütü kullanımının azalmasının, aşırı hijyenik yaşama çabasının, fazla antibiyotik kullanılmasının, endüstrileşmenin, batı tipi yaşam biçiminin tercih edilmesinin, doğal yaşamdan kopuşun ve bebeklerde ek gıdaya başlamanın geciktirilmesinin yol açtığını düşündürmektedir. Alerjilerin artışı bu etmenlerden birinden ileri gelmiyor, aksine bunların birçoğunun ve hatta belki de tümünün ortaklaşa sorumlu olduğunu düşünüyoruz. O yüzden de atalarımızın yaşam biçimine yani doğal yaşama geri dönebildiğimiz takdirde alerjileri azaltabileceğimizi inanıyoruz.” dedi.
“Alerjenden kaçınmak alerji tedavisinin olmazsa olmaz ilk basamağıdır”
Besin alerjenleri vücudumuzda deride kızarıklık, kabarıklık ve egzema, sindirim sisteminde kusma, ishal ve karın ağrısı, solunum siteminde öksürük, hışıltı, nefes darlığı ve solunum sıkıntısı, dolaşım sisteminde kan basıncı düşüklüğü ve şok gibi belirtilere neden oluyor. Solunum yolu ile vücudumuza giren alerjenler ise aksırık, burun akıntısı, burun kaşıntısı, burun tıkanıklığı yanında öksürük, hışıltı, nefes darlığı ve solunum sıkıntısı gibi belirtiler oluştururlar. Bu belirtilerin bazen biri veya çoğunlukla da birden fazlası bir arada görülür. Alerjenlerin karşılaşıldığında mutlak surette tolere edilmesini sağlayan bir tedavi olmadığını ifade eden Şekerel, “Genellikle tedaviler alerjilerden ileri gelen yakınmaları oluştuğunda onları geriletmek için uygulanır. O yüzden alerjik hastalıklardan korunmanın ilk basamağı alerjenden kaçınmaktır.” diye konuştu.
Hibya Haber Ajansı