Saadet Partisi Genel Başkan Yardımcısı Cafer Güneş, gündemi değerlendirdi. Güneş konuşmasında şu ifadelere yer verdi:
“Gündemdeki konulara ilişkin bazı görüşlerimizi ifade etmek için huzurlarınızdayım.
Ülkemiz son 1 yıldır enflasyon ve kur sarmalının içinde deyim yerindeyse boğuşuyor. İktidarın; bile isteye, hatta özenle attığı yanlış adımlar neticesinde ülkemiz tarihinde eşi görülmemiş bir ekonomik krizle mücadele ediyor.
En başından açık bir şekilde ifade etmek gerekir ki; bugün yaşadığımız kriz Erdoğan iktidarının meydana getirdiği bir krizdir. Bu kriz bir cumhur ittifakı krizidir.
Zira dünyadaki enerji fiyatları, gıda fiyatları ve enflasyon göstergelerinde baktığımızda Türkiye, benzeri ülkelerden bariz bir şekilde farklı bir seyir izlemektedir.
Örneğin, geçtiğimiz hafta içinde akaryakıta üst üste gelen zamlar neticesinde bezinin litre fiyatı 27 lirayı aştı. Brent petrol’un bugünkü fiyatının üzerinde olduğu 2014-2015 yıllarında ülkemizde benzinin litre fiyatı 5 lira civarındaydı.
Ancak bugün brent petrol geçmişteki fiyatlarına ulaşmış olmasına rağmen benzinin litre fiyatı o günkünden çok daha fazla seyretmektedir.
İMF verilerine göre Türkiye’nin dünya ekonomisindeki payı % 0,67 ile 42 yılın en düşük ikinci seviyesinde gelmiş durumdadır. ( 42 yılın en düşük payı 2001 yılında % 0,60’tı.)
Daha önce de çeşitli vesilelerle ifade ettiğimiz bir başka göstergeye göre Türkiye OECD ülkeleri arasında;
198 ülke arasında enflasyonda 6 sırada
735 CDS iflas risk primiyle en yüksek risk primine sahip 3’üncü ülke konumunda
260 dolar ile en düşük asgari ücret veren ülke konumuna geldi.
İmalat girdileri enflasyonunda % 121 ile 1. sıradayız.
Yani özetle Türkiye, bugün içinde bulunduğu enflasyonu kendi elleriyle meydana getirmiştir. Yaşadığımız enflasyonun %20’si küresel gelişmelerden kaynaklıysa geri kalanı maalesef Erdoğan iktidarı ve ortaklarının eseridir!
Değerli basın mensupları;
TÜİK tarafından açıklanan son enflasyon verilerine geçmeden önce büyüme rakamlarına değinmek istiyorum:
Türkiye ekonomisi 2022 yılının ilk çeyreğinde %7,3 büyüme gösterdi. Sayın Cumhurbaşkanı büyük bir iştahla hayat pahalılığını ve vatandaşın yaşadığı geçim derdini görmezden gelip, adeta batan bir geminin su üstünde yükselen kısmından bakarcasına “büyüyoruz” demeye devam ediyor.
Evet, rakamsal olarak büyüyoruz ancak bu büyüme milleti fakirleştiren, buna karşın servet sahiplerini zenginleştiren bir büyümedir.
Bu büyüme kendi ifadeleriyle dar gelirlinin boğazını sıkan bir büyümedir.
Çünkü Türkiye sadece cari fiyatlarla büyürken, diğer ekonomik göstergelerde küçülüyor. Cari fiyatlardaki bu büyüme, işverenin ve işletmelerin hanesine yazılırken, çalışanlara düşen pay her geçen gün azalıyor.
Aradaki bu farka geçmeden önce, ülkemizin çalışan kesim için ne denli zor şartlar barındırdığını açıklayan bir veriyi de sizlerle paylaşmak istiyorum; OECD ülkeleri arasında haftada 60 saatten fazla çalışanların en fazla olduğu ülke Türkiye’dir.
Kıymetli basın mensupları,
Bakınız; TÜİK verilerine göre ilk çeyrekte Türkiye ekonomisinin büyüklüğü dolar bazında 179 milyar 800 milyon dolar oldu ve geçen yılın ilk çeyreğine göre yüzde 4,8 küçülme yaşandı.
Kişi başı milli gelir ise TÜİK’in nüfus verileri ışığında hesaplandığında 9 bin 374 dolara düştü. 2018 yılından bu yana kişi başı milli gelir 10 bin doların altında seyrediyor.
Pandemi ve pandemi sonrası döviz krizi yaşanan süreçte, hükümet varlık sahiplerine yönelik çeşitli paketlerle sermayeyi öncelerken, çalışan kesimin üzerindeki vergi yükü artırıldı. Bununla birlikte derinleşen enflasyonla birlikte alım gücü de düştü.
Pandeminin başladığı 2020 yılının ilk çeyreği ve 2022’nin ilk çeyreği arasında, emekçinin payı %39,1’den %31,5’e gerilerken, sermayenin payı ise payı %41,7’den 47,6’ya çıktı.
2016 yılında %40.5 olan işgücü ödemelerinin, yani çalışan emekçi kesimin gelirinin payı %40.5 iken, 2022’de bu oranın %31.5’e gerilemiştir. Emekçinin gelirdeki payı yalnızca 6 yılda neredeyse 10 puan azaldı.
2016’da işveren ile çalışan arasında 9.7 puan olarak ölçülen fark, 2022’de 24.9’a ulaştı. Sermaye sahiplerinin gelirdeki payı, emekçilerin payının iki katından fazlasına ulaştı.
İktidar sevinç ve coşkuyla büyüme rakamlarını açıklarken, TÜİK de ince hesaplarla yeni enflasyon rakamlarını açıkladı.
TÜİK Mayıs enflasyonunu yıllık yüzde 73,05 olarak açıkladı. Gıda enflasyonu ise yıllık yüzde 91,63.
Resmi rakamlara göre bile Türkiye dünya genelinde enflasyonda ilk 6 ülke arasındayken, gıda enflasyonunda OECD ülkeleri arasında açık ara birinci sırada.
TÜİK enflasyonun %73 olduğunu söylüyor. Ama sadece bir yılda bazı ürünlerin fiyat artışına baktığımızda gerçeklerin çok daha vahim olduğunu görüyoruz.
2021 ve 2022 yıllarının Haziran ayındaki fiyatlar kıyaslandığında;
Çay % 100,28
Süt % 161,74
Yoğurt % 125, 44
Kıyma %127,27
Un %182, 58
Yumurta %114, 28
Ayçiçek yağı % 104,40 oranında zamlandı.
Kira ve konut fiyatları ise %200’den fazla arttı.
Peki marketteki fiyatlar bu oranda artarken nasıl oluyor da enflasyon %70’lerde kalıyor?
Türkiye’nin ekonomisi rakamsal olarak büyürken ekmekten süte, iğneden ipliğe, akaryakıttan konuta her şeyin fiyatı da artıyor.
İktidar tarafından açıklanan büyüme rakamlarının aksine aslında Türkiye’de gelir adaletsizliği ve eşitsizliğin, yoksulluğun, fakirleşmenin büyüdüğünü görüyoruz.
Türkiye sözde büyüyor ama ne hikmetse milletimizin kursağından geçen ekmek her geçen gün küçülüyor.
Türkiye sözde büyüyor ama insanların yaşam kalitesi düşüyor.
Türkiye sözde büyüyor ama emeklilerin, gençlerimizin, asgari ücretli çalışanların, memurların umutları giderek yok oluyor.
Türkiye büyüyor ama insanlar her geçen gün daha da artan bir borç yüküyle yaşıyor.
Merkez Bankası (TCMB) verilerine göre, banka kartı ve kredi kartı harcama tutarı 21-27 Mayıs haftasında 66 milyar TL ile rekor kırdı. Kartlı harcamalarda bir yıllık artış oranı yüzde 109,4’e ulaştı.
Toplam kartlı harcama miktarı, bir önceki hafta 64,1 milyar TL ile rekor kırmıştı. Geçen sene aynı haftada kartlı harcama miktarı 31,5 milyar TL idi.
Takipteki bireysel kredi kartı borcu ise 5,3 milyar TL’den 6,6 milyar TL’ye yükseldi.
Hazinenin son iki ihalede borçlandığı miktar bile 100 milyar TL’nin üzerindedir. Üstelik bu borçlanma, Cumhurbaşkanı’nın düşürdüğünü söylediği faizler nedeniyle yüksek reel faizlerle gerçekleştirildi.
Devletin borçlanma faizi yüzde 17-18’lerden yüzde 25-26’lara çıktı. Bu yalnızca Hazine’nin para borçlanması demek değil, aynı zamanda bugünkü iktidarın gelecek nesillerin emeğine de göz dikmesi anlamına geliyor ne yazık ki.
Teknik Anlamda Bir Hükümet Yok
Değerli basın mensupları, aziz milletimiz
Her geçen gün bizi daha da güçsüz durumda bırakan, geleceğe dair umutlarımızı, ülkeye dair beklentilerimizi derinden sarsan hayat pahalılığının en büyük sebebi; liyakat, istişare, devlet kurumsallığı ve güvenin ortadan kalkmış olmasıdır.
Yaşadığımız ekonomik kriz, çözümü olmayan bir ekonomik kriz değildir. Ancak bu çözümü ortaya koyacak bir hükümet iradesi kalmamıştır. Cumhurbaşkanı Erdoğan, son konuşmasında “Ülkemizde teknik anlamda bir enflasyon yok, hayat pahalılığı var” dese de ülkemizde hem artış hızı hem de sürekliliğiyle 2. Dünya Savaşı yıllarında bile görülmemiş bir enflasyon var.
Ancak halkın acı bir şekilde hissettiği bu gerçeklere rağmen, hükümet sorunların üstünü örtmeye, kaybettiği halk desteğini tutmak için toplumun sinir uçlarını kaşımaya çalışıyor.
Enflasyonu ve hayat pahalılığını nasıl çözeceklerini bilmiyor olabilirler. Ancak krizi derinleştirmenin önüne nasıl geçeceklerini gayet iyi bildikleri halde ısrarla aynı hataları yapmaya, aynı yanlış cümleleri kurmaya devam ediyorlar.
Böyle bakıldığında, krizi yönetme iradesi ve yeteneğini kaybetmiş bir hükümetle karşı karşıyayız değerli arkadaşlar. Daha net bir ifadeyle ülkemizde teknik anlamda bir hükümet yok ne yazık ki. Devlet gücünü arkasına almış, halkın dertlerine sırt çevirmiş, arkasına aldığı güçle devletin tüm imkanlarını kendi çevresi için kullanan oligarşik bir yapı var.
Değerli basın mensupları;
Ünlü yazar Isaac Asimov (Ayzek Asimov) Vakıf adlı eserinde şöyle diyor. “Tarih şan, şeref ve zafer diye tanımladıkları şeyler uğruna milletlerinin refahını feda etme keyfiyeti göstermiş lider örnekleriyle dolu.”
İşte Sayın Erdoğan, özellikle de son yıllarda gösterdiği yönetim tarzıyla bu örneklerden biri haline geldi.
20 yıllık süreç içerisinde büyük bir sıçrama yapacak potansiyelimize rağmen 20 yıl önceki seviyeye geri döndük.
Kendi kendine yeten tarım kapasitesine sahip ülkemiz bugün gıda enflasyonunda zirvede.
Genç nüfusu ile büyük bir sermayeye sahiptik. Ancak bugün gençlerimiz kırgın bir şekilde ülkelerini terk etmenin yolunu arıyorlar.
Üretim kapasitemiz, eşsiz jeopolitik konumumuza rağmen dışa bağımlılığımız bizi iflas ettirecek noktaya geldi.
Yeni Bir Türkiye Mümkün
Tüm bunlara rağmen biz bu krizden çıkışın mümkün olduğuna inanıyoruz ve çıkış yollarını biliyoruz. Zira krizi meydana getiren nedenleri tüm milletimiz gibi üzülerek müşahaade ediyoruz.
Krizden kurtulmamızın ilk adımı bizi bu derin krize ve yoksulluğa sürükleyen Cumhur İttifakı ortaklığındaki hükümetten kurtulmamız olacaktır.
Büyük bir müjde olarak duyurdukları her pakette ekonomiyi daha da çıkmaza sürükleyen, söz verdikleri hedefleri bir türlü tutturamayan bu iktidar kendisiyle birlikte ülkemizi de yorar hale gelmiştir.
İşte bu nedenle biz Saadet Partisi olarak; liyakatin, ehliyetin, şeffaflığın ve özgürlüklerin yeniden norm haline geldiği; güçlü bir meclisin, bağımsız bir yargının, temel hak ve özgürlükleri güvence altına alan yasal zeminin inşa edileceği yeni bir Türkiye vaat ediyoruz.
Biz bu yeni Türkiye için hazırız ve tüm gayretimizle bunun için çalışıyoruz.
İnsanların geçim derdiyle değil yeni umutlarla güne başladığı, fiyatı bir önceki güne göre artan ürünler karşısında cebindeki paraya bakmak zorunda kalmadığı, kendisi ve çocukları için karamsarlığa kapılmadığı, sofrasındaki ekmeği azaltmak zorunda olmadığı bir Türkiye hayal ediyoruz.
İnsanca yaşamın ve adil bir düzenin olduğu bu Türkiye’yi hep birlikte kuracağımıza ve bu karamsar günleri acı hatıralar olarak geçmişte bırakacağımıza inanıyorum.
Tüm bu yaşananları geride bırakırken, geleceğe emin adımlarla yürüdüğümüz bu yolda milletimizin azmi ve kararlığıyla daha da güçlü olacağız.”
Hibya Haber Ajansı