Fed Başkanı Powell, 15 Haziran’da yaptıkları 75 bps’lik faiz artışının ana hatlarının açıklaması niteliğindeki 6 aylık Senato sunumunda hem mevcut oran perspektifine, hem de durgunluk senaryolarına değindi. Bu ortamda Temmuz FOMC kararının nitelikleri ve ana hatlarının yanı sıra bundan sonraki doğrultunun da bir resesyona yol açıp açmayacağı konusu öncelikli olarak değerlendirmeye alınmakta ve Fed faiz artışlarında ileri gittikçe bu riskin ağırlık kazanacağı düşünülmektedir. Powell’ın Haziran FOMC toplantısındaki rehberliği, komitenin Temmuz ayında 75 baz puanlık bir faiz artışı daha yapabileceğini gösteriyor. Böylelikle Fed nötr federal fon oranlarını aşma konusunda önemli bir adım atmış olacak ve denge faiz oranı üzerindeki finansal koşullar da durgunluk olasılıklarını önemli ölçüde artırabilecektir.
Powell’ın FOMC sonrasındaki konuşmasında Temmuz ve sonrası için duruma göre 50 veya 75 bps’lik faiz artışlarının seri şekilde gidebileceği ortaya konmuştu. Kısa vadeli faiz oranlarının Hazine tahvillerine ve ipoteğe dayalı menkul kıymetlere ödenen faizi aşması özellikle mali kompozisyon açısından sorgulanacak bir durum, çünkü Fed’in faizlerde yaptığı ayarlamalar banka faizleri kadar borç faizlerini de etkiliyor. Bunun en net göstergesi de ABD tahvil faizlerindeki mevcut durum üzerinden analiz edilmektedir. Enflasyonla mücadelede yüksek faiz oranlarını kullanma konusu genel olarak politikacıların çok popüler bulmadıkları bir yöntemdir. Enflasyon da küresel arz sorunları, yakıt fiyatları gibi unsurlardan ana olarak beslendiğine göre, şu anda yükselen faiz oranlarının bir çözüm olup olmadığı konusuna da tartışmalı bir şekilde yaklaşmaktalar. Agresif faiz artırımlarının ilk etkisi talep büyümesini azaltmak, dolayısıyla ekonomi üzerinde de etkisi yavaşlatıcı, duruma göre ise daraltıcı. Powell ve Fed’in şu anda oluşturduğu perspektif ise ekonominin daha yüksek faiz oranlarını taşıyabilecek güçte olduğuna, yükselen faiz oranlarının daha sağlıklı arz talep dengesi üzerinden fiyat istikrarına katkı sağlayacağına ve daha az harcama yapan tüketiciler sayesinde talep enflasyonunun düşeceğine dayanıyor. Faiz artışlarının aynı zamanda doları da güçlendireceği için ithalat fiyatları kaynaklı enflasyonu düşüreceğine inanılıyor.
Powell, bu perspektif doğrultusunda hareket etmeyi seçerken resesyon konusundaki değerlendirmelerinde de bazı olasılıkları dışlamamakta. Powell, resesyon konusunda bunun bir “olasılık” olduğunu ve yumuşak bir iniş elde etmenin “çok zor” olacağını söyledi. Powell, Fed’in bir resesyona yol açmaya çalışmadığını ve buna ihtiyaç da olmadığını belirtirken, ABD ekonomisinin 1Ç22 daralmasından sonra birkaç çeyrek daha eksi büyüme kaydetmesi resesyonun tanımına tam anlamıyla uyacak bir görüntü yaratacaktır ve konjonktürel faktörlerin bileşiminde böyle bir ihtimal özellikle Fed de yüksek doz faiz artırımlarına devam edecekse ufukta görünebilir. Amerikan ekonomisinin çok güçlü bir durumda olduğunu belirten Powell, ekonominin sıkı bir para politikasını yönetebilecek kadar iyi konumlandığını düşünüyor. Bu kapsamda da Fed nezdindeki değerlendirmeler halen ekonominin resesyona girmesi olasılığını düşük olarak ortaya koyduğundan, bu sıkı patikadan geri adım atılması çok olası görünmüyor.
Ham petrol ve diğer emtia fiyatlarındaki artış ile Rusya – Ukrayna savaşının enerji fiyatlarındaki durumu daha da kötüleştirmesi çerçevesinde ciddi sapma gösteren bir enflasyon durumu var. Enflasyon şu anda ana amaç ve Fed’in yakın dönemde agresif faiz artışları perspektifi devam ediyor. Fed halen planlamasını uygun olduğunu düşünürken, Haziran FOMC’si öncesindeki 50 bps’den 75 bps’ye kayan ani plan değişikliği alışılageldik bir rehberliğe işaret etmemişti. Dolayısıyla statik plan değil, dinamik plan olduğundan dolayı veriler Fed’in doğrultusunda flaş değişimlere de neden olma potansiyeli taşımakta. Fed, enflasyon hedeflerinden halen uzakta olduğunu kabul ederek geçen yılki perspektifinden çok farklı bir görüntü çizmektedir.
Kaynak Tera Yatırım
Hibya Haber Ajansı