Erdoğan’ın konuşmasından bazı satır başları şöyle:
“Burada yapacağınız istişare derin, gerekse gerçekleştireceğiniz görüşme ve temasların başarılı geçmesini diliyor, parlamentolararası birlik, farklı, siyasi, sistem ve düşüncelere sahip parlamenterler için önemli bir diyalog zemini işlevi görüyor.
Halklarımızın temsilcileri olan parlamenterlerin görüşlerini ve tecrübelerini birbirlerine aktarmalarına imkan veren birlik küresel sorunlara çözümler geliştirilmesine de katkı sağlıyor.
Parlamentolar göç ve mültecilere ilişkin küresel mutabakatlar temasıyla düzenlenen Küresel Parlamenter Konferansı’nın bu bağlamda önemli bir ihtiyacı gidereceğini inanıyorum. Son 2,5 yılımıza damga vuran koronavirüs salgını ile beraber nefret söylemlerinin küresel ürkütücü boyutlara vardığını görüyoruz. Ekonomik sıkıntıların başta batılı ülkeler olmak üzere tüm dünyada yabancı karşıtlığını ve mülteci düşmanlığını körüklediği gözlemliyoruz.
Bununla eş zamanlı olarak salgının tetiklediği ekonomik krizle birlikte daha fazla insan yurtlarını ve evlerini terk etmek zorunda kalıyor, şuan dünya genelinde göçmenlerin sayısı 275 milyona yerlerinden edilen kişilerin sayısı 85 milyona mültecilerin sayısı ise 30 milyona yaklaştı.
Rusya-Ukrayna arasında devam eden çatışmalar ile beraber mevcut mülteci sayısına 5 milyon kişi daha eklendi. Bu insan hareketliliğinde maalesef içimizi acıtan pek çok manzarayla da karşılaşıyoruz. Bölümden, baskıdan, açlıktan kaçarak güvenli bir gelecek kurma ümidi kılan yolculuktan kimi zaman etkileniyor.
Geride bıraktığımız dönemde çoğu kadın ve çocuk olmak üzere 30 bine yakın göçmen Akdeniz’de hayatını kaybetti. Avrupa’ya sığınan on binlerce Suriyeli çocuğun ise nerede olduğu kimler tarafından kaçırıldığı akıbetlerinin ne olduğu bilinmiyor. Hemen her gün Yunan güvenlik güçleri tarafından zulmedilen soyulan darbedilen hatta katledilen mültecilerin durumlarına şahit oluyoruz. Esasen göç ve mülteciler meselesinde asıl yükü sesi çok çıkan gelişmiş toplumlar değil, kriz bölgelerine komşu bizim gibi ülkeler çekmektedir. Birleşmiş Milletler rakamlarına göre yüksek gelirli ülkeler kişi başına ortalama 2,7 mülteci barındırırken orta ve düşük gelirli ülkeler ise 5,8 mülteciye ev sahipliği yapıyor. Kabul ettikleri birkaç yüz mülteciye reklam malzemesi olarak kullananlar derinleşen insani krizler karşısında hiçbir sorumluluk üstlenmiyor.
Kıtalar ve kültürlerin kavşağında yer alan bir ülke olarak göç olgusu tarih boyunca beşeri ve sosyal hayatımızın bir parçası olmuştur. Kaçan Museviler başta olmak üzere son 500 yılda zulme uğrayan milyonlarca insana kapılarımızı açtık. Kafkasya’daki kardeşlerimizde Balkanlardaki soydaşlarımıza başları dara düşünce güvenli liman olarak hep Türkiye’ye sığındı. Bir Körfez Savaşı’nda Irak’tan kaçan yüz binlerce Kürt kardeşimize sahip çıktığımız gibi Suriye’deki çatışmalardan kaçan 3,6 milyon Suriyeli sığınmacıya da topraklarımızda kabul ettik.
Kapımıza gelen hiç kimseyi dini meşrep ve mezhebi sebebiyle geri çevirmedik. Son 7 yıldır dünyada en fazla müllteciye ev sahipliği yapan ülkeyiz. Tarihimizin kültürümüzün ve inancımızın bize yüklediği bu görevi inşallah bundan sonra da yerine getirmeye devam edeceğiz. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonraki en büyük insan hareketliliğin yaşandığı günümüzde hiç kimse sorumluluklarından kaçamaz. Uluslararası toplum göç olgusunun temelinde yatan sorunlarla yüzleşmek cesareti göstermedikçe bu meselenin önüne geçilemez. Konferansı çerçevesinde yapacağınız tartışmaların ortaya koyacağınız fikir sorunun çözümüne katkı sağlamasını temenni ediyorum. Bu düşüncelerle sizleri en kalbi duygularımla selamlıyor, konferansın düzenlenmesinde emeği geçen herkese teşekkür ediyorum. Kalın sağlıcakla.”
Hibya Haber Ajansı