Genel seçimler bittikten sonra siyasette bir hayal kırıklığı ve bunun getirdiği rehavet dönemine girildiğini söylenen Uğur Batur, “Meclisin tatile girmesiyle deyim yerindeyse tam anlamıyla “ölü toprağı” serpildi fakat biz Zafer Partisi olarak bu dönemin duraksama dönemi değil, aksine daha çok çalışma dönemi olduğunun bilincindeydik. Cumhuriyetimizin 100. yılını; İstiklal Marşı’nda ayağa kalkmayanlara, her bayram hasta olanlara, Atatürk resimlerini devlet kurumlarından kaldıranlara, andımızı okullardan çıkaranlara ve hatta daha da ileri gidip Türkiye Cumhuriyeti’ni temsil eden T.C. harflerini kaldıranlara inat, Atamıza ve verdiği o muhteşem mücadeleye yakışır şekilde kutlamamız gerektiğinin farkında ve bilincindeydik. Bu bilinçle 24 Temmuz’da Lozan Barış Antlaşması Paneli düzenledik. 8-9 Ağustos’ta geçen sene ilkini düzenlediğimiz Çanakkale Kampını düzenledik. 57. Alay’ın yaşadıklarını, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün yaptığı hamlelerin ne kadar önemli olduğunu Türk gençliğine anlattık. Bununla da yetinmedik. 28 Ağustos’ta İnebolu’dan Ankara’ya uzanan İstiklal Yolu Zafer Yürüyüşü’nü düzenledik. Bu yol, Kurtuluş Savaşı’nda kağnılarla mühimmatın taşındığı, Şerife Bacıların çocuğunun ölümünü göze alarak, battaniyeyi çocuğuna değil mühimmata örttüğü yoldu. Bunları anlata anlata 340 km olan İnebolu – Ankara yürüyüşünü gerçekleştirdik.” diye konuştu.
Yürüyüş esnasında, yürüyüşe katılan gençlerden sık sık “Bu kadar imkan ve elimizde hiç ağırlık olmadan biz 2 gün dayanamadık. Nasıl yürümüşler?” sözlerini duyduklarını ifade eden Batur, “İşte bunu duyduğumda başardığımızı anladım. En azından bizimle yürüyüşe katılanlar artık Kurtuluş Savaşı’nın ne kadar zor şartlarda ne kadar büyük bir inançla kazanıldığının farkındaydı. Yani biz başkaları gibi Ankara -İstanbul arasını yürümedik veya sarayımızdan açıklama yapmadık. Atamızın izinde, Prof. Dr. Ümit Özdağ’ın yanında Kurtuluş Savaşı’nda yaşananları yaşamaya, yaşatmaya çalışarak yürüdük.” şeklinde konuştu.
“Altılı masada durum tam da bizim seçimden önce söylediğimiz ve uyardığımız gibi oldu” diyen Batur, sözlerine devam etti:
“Hepsi kendi çıkarının derdine düşmüş bir şekilde dağıldı. Zaten zihniyette hiç ayrılmamış olan partiler tekrar AK Parti’ye yeşil ışık yakmaya ve yanaşmaya başladılar. CHP içinde sesler yükselmeye başladı ve Kılıçdaroğlu’nun genel başkanlığı sorgulanır oldu ve sürekli birbirlerine, “Biz nasıl 39 milletvekili verdik?” diye sormaya başladılar. Bu arada hepsi can simidi olarak sığınmacılar ve onların ülkelerine gönderilmesi meselesine sarıldı. “Biz göndermeyeceğiz” yok “Gönüllü göndereceğiz” yok “Oğlum entegrasyon dersi veriyor” diyen herkes şimdi nasıl göndereceklerini her gün televizyonda anlatmaya başladı. Üstelik bizi suçladıkları gibi hiç “ırkçı” olmadılar. Saray cephesi ise hazır muhalefet kendi derdine düşmüşken boş durmuyordu tabi. Önce onlar da sığınmacı meselesine girip “yarım elma gönül alma” yaptılar ve arkasından hedef şaşırttıktan sonra asıl meseleyi tam 12 Eylül’e denk getirdiler. 12 Eylül’de Anayasa Sempozyumu düzenlediler.”
Türkiye’yi bir etnik cehenneme çevirmeyin diye uyaran Batur, “Sakın bunu yapmayın. “Bu anayasa bir darbe anayasasıdır” dediğiniz anayasa 1982‘den beri o kadar çok değişikliğe uğradı ki en ciddi ve en fazla değişiklik de AK Parti hükümeti zamanında yapıldı. Sadece sizin döneminizde 12 kez değiştirildi, 3 kez referanduma götürüldü, 134 maddesi ve yüzde 75’İ değiştirildi. Yani bugüne kadar beceremediniz, 13.de mi becereceksiniz? Sanırım artık kendi yaptığınızı da beğenmiyorsunuz. Evet, farkındayız. Partimizin kuruluşundan itibaren geçen bu 2 yılda sizi o kadar şaşırttık, o kadar üstünüze geldik ki; hiç alışık olmadığınız bir rakiple ve muhalefetle karşılaştınız. Önce dediklerimize itiraz ettiniz. Ajan dediniz olmadı, ırkçı dediniz olmadı; hatta ne hikmetse şimdi o ırkçı dediğiniz kişinin, ırkçılıkla suçladığınız politikasını benimsediniz.”
İki önemli duyum aldıklarını söyleyen Batur sözlerini şunları diyerek tamamladı:
“Bunun ilki; bazı mafya örgütlerinin Afgan tetikçi angaje ettiği. İkinci ve daha önemli duyum ise bir askeri şirketin bünyesine seçtiği Afganları alıp, eğittiği yönünde. Bu duyumlarımızı araştırmaktayız. Ama şayet doğruysa, en düşündürücü soru şu: Bir askeri şirket Afganlara hangi amaçla askeri eğitim verir?”
Hibya Haber Ajansı