Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati, Ekonomik Dönüşüm Zirvesi’nde açıklamalarda bulundu.
Bakan Nebati’nin Hazine ve Maliye Akademisi Başkanlığı konuşmasından satır başları şöyle:
“90’lı yıllarla beraber küreselleşmenin tahkim edilmesi yani global ölçekte etkileşimlerin artarak uluslararası ticaretin sermaye akımlarının ve kültürel alışverişin tarihte eşi benzeri görülmemiş bir şekilde artması, bunun sonucunda sosyo-kültürel alanda post modernizmin toplum doktorin haline gelmesi, gelişmekte olan ülkeler için yeni fırsatlar sunarken, diğer yandan bu ülkeleri yeni kriz riskleriyle karşı karşıya getirmiştir.
ABD- Çin ticaret savaşı, Amerika’nın gelişmekte olan ülkelerden ithal ettiği bazı ürünlere uyguladığı gümrük vergilerini artırılması vb. diğer adımlar küreselleşmenin dinamiklerine ket vuran bu yeni muhafazakar yaklaşımın açık yansı ABD- Çin gerilimi ve ticaret savaşları varken, başlayan Covid-19 pandemisi hem paradikmada hem de uygulamada köklü değişimlerin kapısını aralayan tarihi bir dönüm noktası olarak ortaya çıkmıştır. Pandeminin son 20 yıldır, üretim ve ticaret bakımından küresel ekonomide giderek öne çıkan ve özellikle batı dünyasının en önemli tedarik merkezi haline gelen Çin’de ortaya çıkması küresel tedarik zincirlerinde ve lojistikte ciddi sorunlara yol açmıştır.
Batı ekonomileri, tedarik anlamında giderek tek merkeze bağımlı olmanın yol açtığı problemlerle yüzleşmek zorunda kalmıştır.
Pandemi sürecinde gelişmiş ülkeler başta olmak üzere nerdeyse tüm ülkeler genişletilmiş para politikaları, faiz indirimleri, ve çeşitli kamusal teşviklerle pandeminin ekonomide sebep olduğu hasarı azaltmaya çalışmışlardır.
Ekonomi politikalarının yeniden mücadeleci bir görünüm almasına şahitlik ettiğimiz bu yeni dönemde uluslararası kuruluşların da çeşitli finansal destek programlarıyla küresel ekonominin canlandırılması çabalarına destek verildiği görülmüştür. Bu süreçte batılı ülkeler için alternatif tedarik merkezleri bulma arayışları da kaçınılmaz bir şekilde gündeme gelmiştir. Tedarik sıkıntısı nedeniyle birçok sektörde yatırım kararlarının seyrinde küreselden ziyade yerele ve bölgesele dönüş gerçekleşmiştir. Dünya üretim ve ticaret haritasında çeşitli kaymalara yol açabilecek gelişmelerin yaşanabileceği döneme girdiğimiz söylenebilir.
Bu dönemde Türkiye stratejik lokasyona ve sahip olduğu birçok rekabetçi avantajıyla kuşkusuz önemli alternatif tedarikçi ülkelerden birisi olarak öne çıkmıştır.
Mevcut krizin ülkemiz üzerinde ortaya çıkardığı fırsatlar, tehditlerden daha ağır basmaktadır.
Bizler ekonomi yönetimi olarak bu süreçte politika ve stratejilerimizi belirlerken şu sorulara cevap aradık. Türkiye ekonomisini, ekonomik çalkantılardan nasıl koruyacağız? Türkiye ekonomisinin tüm bu olumsuz gelişmeleri bertaraf ederek güçlü bir büyüme yolunda sürdürülebilir bir şekilde devam etmesini nasıl sağlarız? Vatandaşlarımızın karşılaştığı refah kaybını ekonomik dengeleri bozmadan aşmayı nasıl sağlarız? Ülkemiz için mevcut konjonktürde en iyi politika seti ne olmalıdır?
Ana akım ekonomi yaklaşımının ön kabullerini ve savlarını bertaraf eden hektoroks yaklaşım, ihracata dönük yatırım, üretim ve istihdamı artırmaya yönelik bir perspektifle; ülke kalkınmamızı ve insanımızın refah düzeyeni daha ileri taşımak anlayışıyla oluşturuldu.
Türkiye ekonomi modeli olarak isimlendirdiğimiz bu yaklaşımın temel amacı, ekonomimizin sürdürülebilir büyüme politikasına girmesini sağlamak, kısa vadede küresel konjonktürel sıkıntıları en düşük hasarla bertaraf etmek, uzun vadede ise orta gelir tuzağını aşmaktır.
Son 20 yılda gerçekleştirdiğimiz reformların temelinde yükselen yeni ekonomi modelimiz ile bir üst dengeye kısa sürede ulaşacağız. Modelimizin odağında selektif kredi ve destek politikası önemli bir yer tutmaktadır. Modelin en önemli saç ayağı ise, Türk Lirasına olan güvenin artırılmasıdır. Ancak modelin başarısı için maliye politikasının tek başına yeterli olmayacağını, para politikasının da destekleyici bir şekilde dizayn edilmesi gerektiği de açıktır. Geleneksel anlayışa ters düşen politika çerçevemiz, kimi kesimlerden ön yargılı eleştiriler alsa da, özellikle uluslararası akademik ve uygulayıcı ekonomi çevrelerinin ilgisini çekmeye başlamıştır. Nitekim ülkemiz gerçeklerine göre dizayn edilen sürdürülebilir büyüme odaklı modelimizin, yatırım, üretim, istihdam ve ihracat tarafından beklediğimiz pozitif sonuçları verdiğine hepimiz şahitlik ediyoruz.
Arz kaynaklı enflasyonu Ortodoks para politikaları ile çözmeye çalışma birçok gelişmekte olan ülkenin regresyona girdiği veya regresyon endişesine kapıldığına tanıklık ediyoruz. Türkiye ekonomisi yüksek büyüme performansının 2022’de de iki çeyreğinde de sürdürmeye devam etmiştir. Bu yılın ilk çeyreğinde yüzde 7,5, ikinci çeyreğinde ise yüzde 7,6’lık bir büyüme oranını yakalayan Türkiye, salgın öncesi döneminden bugüne G-20 ülkeleri içerisinde en iyi performans gösteren ülkelerden birisi konumundadır.
Modelimizin istihdamı artıma noktasında da hedeflerimizle uyumlu bir şekilde işlediğiyle aşikar. 2021 yılında 2,1 milyon kişi, bu yılın ilk 7 ayında 613 bin kişilik yeni bir istihdam artışı sağlanmıştır. Ülkemiz, OECD ülkeleri arasında salgın öncesi döneme göre istihdamını artıran ülke olmayı başarmıştır.
Neo klasik ekonomi düşüncesinden epistomoloji bir kopuşu temsil eden heterodosk yaklaşım, günümüzde giderek ön plana çıkan davranışsal ekonomi ve nöreokonomi gibi alanların da etkisiyle daha fazla önem kazanmaktadır. ABD, İngiltere, İtalya ve Almanya başata olmak üzere dünyada geniş bir hetodoks iktisat literatürü olduğunu biliyoruz.
Ülkemizin özgür koşulları söz konusuyken ve hetorodoks iktisada dair zengin bir literatür varken, tüm küresel sarsıntılara rağmen ülkemiz birçok alanda olumlu gelişmeler kaydederken çeşitli çevrelerce ekonomi modelimizin insafsızca ve adeta ideolojik saplantıya varırcasına eleştirilmesini şaşkınlıkla karşıladığımızı belirtmek istiyorum.
Türkiye, birilerinin dayattığı anlayışla hareket etmek zorunda değildir. Ortaya konmuş olan iddiaların alt yapısı ve gerçekliği çok kuvvetlidir. Ortaya koymuş olduğumuz iddialar Türkiye gerçekliğiyle tam olarak bağdaşıyor. Türkiye Modeli örnek olacak. Bizim uygulamalarımı ve sizin sözlerinizle. Türkiye ekonomi modeli ile yerli üretimi ön plana çıkararak, selektif bir kredi ve destek politikası ile stratejik sektörleri, yatırımları, üretimleri ve istihdamı desteklemek ve bu suretle ihracatımızı özellikle de katma değer inovatif ürün ihracatımızı artırarak orta gelir tuzağını aşmayı hedefliyoruz. Bizim önceliklerimizden bir tanesidir ve örnek olacağız.
İnsanımızın taleplerini karşılamaya gayret ediyoruz. Birilerinin öğrettiği şekilde değil, ihtiyaçların karşılandığı bir modeldir Türkiye Modeli. Başarısı kanıtlanmış stratejik sektörlerde faaliyet gösteren özellikle KOBİ’lerimizin kredi imkanlarına daha hızlı ulaşabilmesini sağlayacak yeni yapılanma kapsamında çalışmalarımız hızlı bir şekilde sürüyor. Biz başarmak için yola çıktık, attığımız her adım başarıyla neticelenecektir.”
Bakanlığımız bünyesinde reform ve gelişim dinamiğini sürekli kılacağına inandığımız, Hazine ve Maliye Akademisi Başkanlığı’nı kuruyoruz. Gerçekleştirilecek araştırma ve geliştirme çalışmalarıyla bir yandan bilgi üretimi güçlü bir şekilde yapılırken, kamu kurumu, üniversiteler, özel sektör ve STK’larla birlikte gerçekleştirilecek projelerle ulusal ve uluslararası düzeyde bilgi ve deneyim paylaşımına daha fazla imkan sağlayacağız. Nitelikli insan kaynağı geliştirmemiz yönünde önemli bir rol üstlenmesinin yanında ekonomi, finans ve mali politikalarımızın planlanması ve uygulanması bakımından değerli katkılar sunacağına inancım tamdır.”
Hibya Haber Ajansı