AK Parti Parti Sözcüsü Ömer Çelik, partisinin Merkez Yürütme Kurulu (MYK) toplantısının ardından açıklamalarda bulundu.
Çelik’in konuşmasından bazı satır başları şöyle:
“AB rapartörünün evlat nöbetini gündeme almasını istiyoruz. Hiçbir şekilde şimdiye kadar uluslararası raporların hiçbirine Diyarbakır annelerinin girmemiş olmaması çifte standartlardan bir tanesidir. Söz konusu fetullahçı terör örgütü olduğu zaman gündemlerine alıyorlar. Bu çifte standarttır. Bunları takip etmeye devam edeceğiz.
Ukrayna krizinde yeni bir aşamaya geçildi. Çok olumsuz bir aşama. Rusya’nın Ukrayna’nın alanlarını ihlak etmesiyle barış umutları belirsiz bir zamana ötelenmiş oldu. Türkiye Kırım’ın işgalinden bu yana ortaya koyduğu ilkeli tavrı sürdürmeye devam ediyor. 200 savaş esirinin mübadelesi konusunda Cumhurbaşkanımızın ortaya koyduğu katkıyı herkes takdir ediyor. Bu da diplomasinin çalışmasının birtakım sonuçlar üretmesi bakımından son derece kıymetli. Ama malesef ilhak kararıyla birlikte barış, ateşkesle ilgili durum biraz daha ötelenmiş duruyor. Türkiye’nin ortaya koyduğu diplomatik irade dışında ciddi bir diplomatik irade yok.
Ülkelerin toprak bütünlüğüne ilkesel bakıyoruz. Savaş hiçbir şeyi çözmez; sadece acı, yıkım ve insanlar için büyük kayıplar meydana getirir. Cumhurbaşkanımızın ortaya koyduğu diplomatik iradeye destek vermeye herkesi davet ediyoruz. AB’nin bu diplomatik iradeye destek verme konusunda geride kaldığını ya da çekimser tutum ortaya koyduğunu gözlemliyoruz. Türkiye’nin konuşabiliyor olması tahıl koridorundan esir mübadelesinin gerçekleşmesine kadar bütün bu tablo içinde olumlu sayılabilecek merkezi rol oynamıştır. Sayın Macron’un bundan rahatsızlık duyması, ortaya çıkan diplomatik kapasitesizliğin sembolü olarak ortaya çıkmıştır. AB’nin diplomasi konusunda çeşitli kriz zamanında ortaya koyması son derece faydalı olacaktır.
Maalesef bazı müttefiklerimiz ve ABD, Yunanistan’ın silah yığarken şöyle bir argümanı el altından ifade ediyorlar; Rusya’nın ortaya çıkardığı tablo karşısında bölge ülkelerini tahkim etmek gibi yaklaşım ortaya koyuyorlar. Yunanistan elde ettiği bu desteği Türkiye’yi tehdit etmek, taciz etmek için tecavüzkâr bir tutum ortaya koymak için üretiyor. Ege’de, Akdeniz’de bu şekilde Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ne yönelik olarak hesapsız silah desteğinin, Yunanistan’ın maksimalist devlet politikası dikkate alındığında NATO ve bölge barışı için hiç de iyi sonuç doğurmayacağı açıktır. Miçotakis Türkiye’yi tehdit ederken arkamızda şu şu ülkeler var derken NATO müttefiklerini sayıyor.
Bu tabloya izin verenlerin her biri gerek NATO gerek bölge barışı açısından doğru iş yapmıyorlar. Bu silahları verenlerin, bu üsleri kuranların Yunanistan’a hukuk konusunda uyarı yapmadığını görüyoruz. Mesela adaları niye silahlandırıyorsunuz dediklerinde, Türkiye’ye karşı olduğunu söylüyorlar. Yunanistan Avrupalılara dönük olarak uluslararası hukuka hassasiyetten bahsedip, bu konuları açıyor, Ege ve Akdeniz’de ise hukuk tanımayan devlet olarak her türlü sorumsuz davranışı ortaya koyuyor. Kurtuluş Savaşı’nda Anadolu’da yaptığı zulümler, katliamlar nasıl tarihe geçmişse, bugün Ege’de botları şişlemeleri tarihe geçiyor.
Hesapsız silah desteği bölge barışı için iyi sonuç vermez.
Dünyanın herhangi bir yerinde insan hakları ihlali konusunda saatler boyunca radyo ve televizyon yayını yapan AB ülkeleri sessiz kalıyor. Yunanistan Ege’de insanları, göçmenleri, kadın ve çocukları öldürüyor. Bundan daha vahim tablo alabilir mi? Nerede vicdandan, hukuktan bahsedeceksiniz! Avrupalı birisinin insan hakları ihlal edildiği zaman dünyanın meselesi olsun ama Avrupalı olmayan birisinin insan hakları ihlal edildiği zaman bu derecede duyarsız kalınması insan hakları konusunda söylenenlerin hiçbir manasının olmadığını gösteriyor.
Avrupalı olmayan birisin insan hakları ihlal edildiği zaman Avrupa Birliği İnsan Hakları’nın hiçbir anlamı kalmıyor. Neden kimse ses çıkarmıyor. Masadan kaçan taraf sürekli olarak Yunanistan’dır.
Tüm bunların anlamı şudur; yine yanlış bir tutumla Ege ve Akdeniz’de tansiyonu yükseltecek, saldırgan tarafı cesaretlendirecek, kışkırtacak, daha yanlış, hukuksuz işler yapmasına yol açacak tutuma giriyorsunuz. Türkiye bundan sonra Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne silah desteğini daha çok arttırır. Ege’deki kuvvetlerini hiç kimsenin tehdit edemeyeceği kuvvet seviyesine çıkarır. Ortaya çıkacak bu tablo ne NATO ne de bölge barışına, diplomatik zeminlere hizmet etmez. Yunanistan’a verilmesi gereken mesaj masaya oturmasıdır. Türkiye büyük bir diplomasi devletidir. Masadan kaçan taraf, maksimalist davranan taraf Yunanistan’dır.
Avrupa demokrasini tehdit eden şeyin Avrupa’daki faşizmin yükselişi olduğunu ifade ettik. Faşizmin kendisini çeşitli birimlerin altına gizlemiş durumda. Yabancı düşmanlığı, İslam düşmanlığı, göçmen düşmanlığının altına gizlemiş durumda, Türk ve Türkiye, Erdoğan düşmanlığına gizlemiş durumda. Merkez sağ ve sol partilerin bundan 10 yıl evvel aşırı sağ partilerle uyuşma yüzde 5’i geçmezken, bugün bakıyorsunuz ajanda uyuşmanın neredeyse yüzde 80’e çıktığını görüyorsunuz. Demokrasiyi taşıması gereken ana kolonlar, merkez sağ ve merkez sağın aşırı sağın siyasi atmosferi içinde erimeye başlıyor. Şimdiye kadar son 10 yıllık perspektifte Avrupa’daki seçimleri incelediğimizde gördük ki; aşırı sağdan oy almak için onların söylemini kullanan merkez partiler netice itibariye oy kaybetmiş, aşırı unsurlar, faşist unsurlar daha da güçlenmiştir.
Nazi bağlantılı parti parlamentoya girmiştir. Şimdi bunların ne kadar demokrasiyi kırılgan hale getirdiği görülüyor. Bu değirmene en çok su taşıyanlar basiretsiz siyasetçiler ve maalesef medya dilidir. Almanya Federal Meclis Başkan Yardımcısının sayın Cumhurbaşkanımıza kullandığı dilin faşistlerin diliyle aynıdır. Herhangi bir marjinal aşırı sağ partinin üslubunu Almanya Federal Meclis Başkan Yardımcısının söylemi olması Almanya için büyük sıkıntıdır.
Mescid-i Aksa’nın statüsünün korunmasının bir kez daha altını çiziyoruz. Radikallerin İsrail polisinin gözetemi ya da görmezden gelmesiyle gerçekleşmesi daha da sıkıntılıdır. İsrail’in gereken tedbirleri alması elzemdir. Herhangi bir şekilde Mescid-i Aksa’nın mukaddesatına, hukuki statüsüne yönelik tacizlere müsaade edilmemelidir. Bu konuları yakından takip edeceğimizin altını bir kez daha çiziyorum.
Soru-cevaplar
Müzisyen Onur Şener cinayeti
Bu cinayetten bu kardeşimizin hayatını kaybetmesinden büyük üzüntü duyduğumuzu ifade etmek isterim. Sayın Genel Başkanımızın, Cumhurbaşkanımızın ve MYK üyelerinin büyük acı duyduğunu ifade etmek isterim. Acılı ailesine başsağlığı diliyorum. Arkadaşlar ailenin yanında olacaklar. Bu cinayetin canavarca hislerle gerçekleşmiş olması çok açık. Bütün bu dava sürecini çok yakından takip edeceğiz. Gereken cezaları alınması için sürecin takipçisi olacağız. Kuşkusuz yargı bağımsız bir şekilde konuyu inceleyecektir. Biz de süreci takip edeceğimizi bir kere daha ifade edelim. Eşinin, güzel evlatlarının fotoğraflarını gördükçe içimizin parçalandığını ifade etmek isterim.
Bu canavarlığı reddetmek, lanetlemek, bu cinayeti işleyen katillerin gereken cezayı alması konusundaki sorumluluğumuzu yerine getirmeye çalışacağız. Fakat cinayet işlenir işlemez, kişilerin hangi bakanlıkta çalışmasının polemik konusu olması da bu acımasızlığın bir örneğidir. Dünyanın her yerinde olduğu gibi Türkiye’nin her yerinde hiç istemesek şu meslek grubundan, şu cinsiyetten, şu kökenden bazı insanların cinayetlere imza ettiğini görüyoruz. Lanetliyoruz. Bu acı karşısında siyasi polemik üretmeye çalışanların ‘Bundan hükümet, bakanlık, şu kurum sorumludur’ gibisinden yaklaşım içine girmesinin bu acıyı ve cinayeti istismar etmesinden başka bir yüzü yoktur. Buradan bütün kamu iradesini ilzam etmek, bu kadar mantıksız bir şey olabilir mi?
Burada gerek bunların çalıştığı Bakanlı ve kurum hukuki süreçten ayrı olarak da kendi işlemlerini gerçekleştirecektir. Bu canavarca hislerle gerçekleştirilmiş, lanetlenmesi gereken bir cinayet. Cumhurbaşkanımız, MYK’mız, bütün hepimiz bu acıyı paylaşıyoruz. Milletimizin hepsini sarsan bir tablo maalesef ortaya çıktı. Hayatını kaybeden kardeşimize Cenab-ı Allah’ta rahmet diliyoruz. Arkadaşlarımız ailenin yanında olacaklardır. Kurumların bahsettiğiniz çerçevede, kendi iç hukukları, tüzükleri bu tip olaylar karşısında takip edecekleri süreçler açısından gereğini yapacaktır.
&’lı masa sorusu
Karşımızdaki ittifak adayı nasıl belirleyecek, kaç defa toplantı yapar, bu bizim gündemimiz değil. ABD’de muhalefeti destekleyeceğiz şekilde açıklama yapılırken, bu şekildeki ziyareti spekülatif ve manidar hale getiriyor. Kendi bilecekleri iş. Benim bildiğim dünyanın hiçbir yerinde gerçek demokrasi sözkonusu olduğunda milletin icazet vermesi önemlidir. Türkiye seçim dönemine girmişken, birtakım yetkililer ‘Biz Türkiye’de muhalefeti destekleyeceğiz’ demişken biraz daha basiretli, ferasetli davranmak, manidar yaklaşımlardan uzak durmak daha sağlıklı bir yaklaşım olabilirdi. Kendilerinin bileceği bir iş. Bunun kamuoyunda tartışmayı alevlendirdiğini görüyoruz.
Yunanistan konusu
Krizin en büyük sebeplerinden bir tanesi Yunan Dışişleri Bakanlığı’nının söylemleri. Yunan Dışişleri Bakanı sürekli savaş kışkırtıcılığı yapan, gerilim tüccarlığı yapan birisi. Avrupa’da uluslararası toplantılarda bunun söylemlerini masaya koyduğunuzda, Avrupa’daki yetkililer bu şahsın söylemlerinin marjinal olduğunu ifade ediyorlar. Hatta Yunanlarla karşılaştığınızda bu dışişleri bakanını çok ciddiye almayın, bütün bunları iç politikadaki hırsları sebebiyle söylüyor, diye de açıkça ifade ediyorlar. Şu anda hükümet politikasında en saldırgan ifadeleri kullanan bu şahıs. Türkiye’ye geldiğinde basın toplantısı yaparken, dünyanın gözü önünde kavga çıkarmaya, hırçınlık yapmaya geldiği, Yunanistan’daki marjinal çevreleri mutlu etmek üzere konuşulduğu görüldü.
Yunanistan 6 ay, 1 seneliğine Dendias’a konuşma yasağı koysa, faydalı olur. Bu kadar yüksek tansiyon iyi bir şey değil. Yunan siyasetinin geleceğini düşününler varsa, demokrasi çizgisinin dışına çıkmayalım diyenler varsa alacakları ilk tedbir Dendias’ın az konuşmasını sağlamak olmalıdır.”
Hibya Haber Ajansı