BM 77. Genel Kurulu’nda 3 Kasım’da yapılan oylamada, ABD’nin Küba’ya yönelik ablukasının kaldırılmasına dair karar tasarısı, 2 red ve 2 çekimser oya karşı 185 oyla kabul edildi. Böylece benzer karar tasarıları, BM Genel Kurulu’nda art arda 30 kez ezici çoğunlukla kabul edilmiş oldu. Bu gelişme, ABD’nin “insan hakları” kisvesi altında, tek taraflı yaptırım uygulamasının uluslararası toplumdan destek alamadığını, tüm dünya ülkelerinin ABD’nin Küba’ya yönelik ablukasına karşı çıktığını gösterdi.
Nitekim, ABD, “yaptırımların süper ülkesi” ünvanını hak ediyor. Yapılan istatistiklere göre, 2000-2021 döneminde ABD’nin yabancı ülkelere uyguladığı yaptırımların sayısı, yüzde 933 oranında arttı. Şu ana kadar, ABD, dünyada yaklaşık 40 ülkeye ekonomik yaptırım uyguladı. Dünya nüfusunun yaklaşık yarısı, bu yaptırımlardan etkilendi. ABD’nin yaptırımları, ciddi insani felaketlere yol açtı. Trump dönemindeki ABD yönetimi, toplam 3 bin 900’den fazla yaptırım tedbiri aldı. Yani ortalama her gün 3 defa “yaptırım sobası”nı kullandı. ABD basınında yer alan haberlerde, yaptırımların ABD’nin dış politikasının en öncelikli “silahı” olduğu ileri sürüldü.
ABD’nin geçen uzun süre içinde Küba’ya yönelik abluka ve yaptırımları bu konuya en iyi delildir. Monroe Doktrini, ABD’nin Küba’ya uyguladığı abluka ve yaptırımların siyasi zeminidir. Buna göre, ABD’li siyasetçiler, “Amerika kıtası, kıtada yaşayan tüm insanlarındır.” diyerek buna göre hareket edeceklerini ilan etmiş oldu. Ancak esas olarak bu siyasetçiler, Latin Amerika’yı ABD’nin “arka bahçesi” olarak görüyor ve güç müdahalesi, zorbacılık ve hegemonyacılık yoluyla Latin Amerika ülkelerinin ABD’nin iradesine göre hareket etmesini sağlamaya kalkışıyor. 1898 yılında ABD, İspanya’ya karşı savaşta zafer kazandıktan sonra, Küba’yı işgal etti. 1959 yılında Küba halkı, Fidel Castro liderliği altında Fulgencio Batista Zaldivar diktatörlüğünü yıktı ve devrim hükümetini kurdu. O günden beri ABD, Küba’ya karşı düşmanlık politikasını izlemeye devam ediyor.
ABD bükemediği bileğe abluka ve yaptırım uyguluyor
1961 yılında ABD’nin paralı askerleri, Küba’yı işgal savaşında başarısızlığa uğradı. Daha sonra ABD, Küba’yla diplomatik ilişkilerini kesti. 1962 yılında ABD, Küba’ya yönelik tek taraflı ekonomik abluka ve yaptırımları başlattı. 2015 yılında ABD ve Küba arasında diplomatik ilişkiler yeniden kuruldu, ancak ABD yine de Küba’ya yönelik ablukayı tümüyle ortadan kaldırmadı. 2017 yılında dönemin ABD Başkanı Trump yönetimi, Küba’ya yaptırımı yoğunlaştırdı. ABD Başkanı Joe Biden ise göreve başladığı Ocak 2021’den bu yana geçen süre içinde, iki kez Küba’ya yönelik abluka ile yaptırım kartını masaya koydu.
Haziran 2022’de ABD, Küba, Nikaragua ve Venezuela’yı 9. Amerika Zirvesi’ne davet etmeyi reddetti. Küba Cumhurbaşkanı Miguel Diaz-Canel Bermudez yaptığı açıklamada, ABD’nin manipülasyonu altında, Amerika Zirvesi’nin Monroe Doktrini’ni yeniden canlandırdığına işaret ederek, bunun ABD’nin “yeni sömürgecilik gösterisi” olduğunu savundu.
Geçen 60 yıl içinde ABD’nin Küba’ya uyguladığı ticari abluka ve tek taraflı yaptırımlar, Küba halkına dev ekonomik kayıplarla ciddi insani felaketler getirdi. Yakıttan gıdaya, günlük kullanım eşyalarından ilaçlara kadar ABD’nin Küba’ya yönelik ablukası her alanı kapsadı. Tüm bunların sonucunda Küba’da uzun yıllar boyunca mal eksikliği sıkıntısı yaşandı. Kübalı vatandaşlar, günlük yaşamlarını zor sürdürüyor. Özellikle COVID-19 salgınının meydana gelmesinden bu yana geçen süre içinde ABD, Küba’ya yönelik abluka, ambargo ve yaptırımları hiç durdurmadı. Bu, Küba halkının sağlık sistemine ağır darbe indirdi.
Küba hükümeti tarafından verilen bilgilere göre, ABD’nin uzun vadeli tek taraflı yaptırımları, Küba’ya 1 trilyon 391 milyar 100 milyon ABD Doları tutarında ekonomik zarar verdi. Küba’nın resmi haber ajansı Prensa Latina’da yer alan makalede, ABD’nin ablukasının kurşun ya da top mermisinin tahrip gücünden daha büyük olduğuna işaret edilerek, bunun Küba halkına yönelik büyük ölçekli, kabul edilemez bir insan hakları ihlali olduğu savunuldu. Makalede, ABD’nin Küba halkının çektiği yaşam sıkıntısını görmezlikten gelmesinin çirkin bir suikast girişimi olduğuna vurgu yapıldı.
ABD öteden beri kendisinin küresel insan haklarının koruyucusu olduğunu ileri sürüyor. Ancak, ABD abluka ve tek taraflı yaptırım uygulamakla insani felaketlere neden oluyor. Geçen onlarca yıl içinde ABD, Küba, Beyaz Rusya, Suriye, Zimbabve’ye karşı uygulanan tek taraflı yaptırımları artırdı, Kuzey Kore, İran ve Venezuela gibi ülkelere uygulanan siyasi zorbalığını sürekli şiddetleştirdi. ABD’nin uluslararası hukuk yerine ülkesinin kanunlarına göre hareket edip, BM Şartı’nı hiçe sayması, küresel siyasi ve ekonomik düzenle küresel yönetişim sistemini ağır bir şekilde sabote etti, küresel insan haklarını sistematik ve büyük ölçekte ihlal etti. Bu, ABD’nin dünya genelinde hegemonya kurma niyetini açıkça gösterdi.
ABD, yükselen “adil ol!” seslerine kulak vermeli
Günümüzde uluslararası toplum ABD’nin insan hakları alanında iki yüzlülüğünü her geçen gün daha net şekilde görüyor ve atılan somut adımlarla ABD’nin tek taraflı yaptırımlarına “hayır” demeye başlıyor. BM Genel Kurulu’nun art arda 30 kez ezici çoğunlukla Küba’ya ilişkin karar tasarısını onayladığı bir dönemde, ABD, uluslararası toplumdan gelen “adil ol!” seslerine kulak vermeli, Küba gibi ülkelere uygulanan abluka ve tek taraflı yaptırımları derhal ortadan kaldırmalı. Özellikle ABD, geçen 40 yılın en yüksek enflasyon dönemini yaşıyor, yurtiçi mal fiyatları sürekli artıyor, ABD’li vatandaşların üstlendiği ekonomik yük her geçen gün ağırlaşıyor. Küreselleşmenin çağın ana eğilimi olduğu günümüzde, ABD yönetimi, tek taraflı yaptırım uygulamasının kendisine getireceği olumsuz etkileri göz önünde bulundurmalı ve gerek kendisi, gerekse başkalarına zarar veren girişimlerden uzak durmalı.
Kaynak: Çin Uluslararası Radyosu
Hibya Haber Ajansı