Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, faiz oranının sabit tutulması hakkında basın toplantısı düzenledi.
CHP’li Öztrak basın toplantısında şunları söyledi:
“Ekonomi yönetimlerinin aldıkları her karar, aynı zamanda tercihlerini gösterir. Kaynakların sınırlı, taleplerin sonsuz olduğu bir dünyada her tercih bir şeylerden vazgeçmek anlamına gelir. Hükümetlerin ekonomik tercihlerini ise, hazırladıkları bütçeler gösterir. Hükümetin kimlere öncelik verdiğini, kimleri umursamadığını bütçeleri ortaya koyar. Bu yılın ilk yarısına ait bütçe sonuçları, Erdoğan Şahsım Hükümetinin neyi tercih ettiğini, kimleri sevdiğini açıkça gösterdi.
Erdoğan, ilk altı ayda faiz lobilerine tam 135 milyar lira ödedi. Aynı dönemde bütçeden yatırımlara yapılan harcama, sadece 73 milyar lira. Yani faize, yatırımların iki katı kadar para gitmiş. İşte bu bir tercihtir. Yine Erdoğan yanlış ekonomi politikalarıyla, milli paramızı pul etti. Bunun etkilerini hafifletmek için de, özel bankaların ödeyeceği faize, Hazine’yi kefil etti. Hatırlayacaksınız Nebati Bakanı da çıktı, “Hazine’nin kasasından tek kuruş çıkmayacak” dedi. Ama hakikatlerin ortaya çıkmak gibi güzel bir huyu var. İlk altı ayda Hazine kasasından; bir avuç mevduat sahibine, tam 37 milyar 235 milyon lira faiz ödendi. Bir kuruş para ödenmeyecek sözlerinin yalan olduğu ortaya çıktı. Tabi buna KKM’yi tatlandırmak için, vazgeçilen 10 milyar liralık vergi de dahil değil.
Erdoğan, Hazine kesesinden Dolarla Avroyla garanti verdiği, yandaş müteahhitlere ve beslemelere de, yılın ilk yarısında bütçeden 9 milyar 570 milyon lira para ödedi. Peki Erdoğan, faiz lobilerine, bankalara, mevduat sahiplerine, yandaşlarına bu kadar cömert davranırken, vatandaşı için ne yaptı? Millete ne verdi? Dünyada gıda krizi büyüyor. Bizde artan mazot, gübre, tohum fiyatları nedeniyle, çiftçilerimiz tarlasına girmekte zorlanıyor. Ama ilk altı ayda bütçeden çiftçiye verilen destek; 21 milyar lira… Yani faizcilere ve yandaşlara verilen paranın dokuzda biri.
Millet hayat pahalılığı altında ezim ezim eziliyor. Ama ilk altı ayda fakire, fukaraya, garip, gurebaya verilen sosyal destek, 18 milyar lira. Yani faizcilere ve yandaşlara verdikleri paranın onda biri…”
Sarayın sevdiceği bu millet değil, faizciler ve yandaşlar diyen Öztrak, “Tablo gayet açık… Erdoğan Şahsım Hükümetinin sevdiceği; çiftçimiz değil. Fakir fukara değil. Bu aziz millet hiç değil. Erdoğan Şahsım Hükümetinin sevdiceği, faiz lobileri, bir avuç mudi ve yandaş. Erdoğan’ın bu tercihleri banka bilançolarına da yansımış vaziyette. Mayıs ayında bankaların dönem kârı, geçen seneye göre yüzde 434 artmış, yani beşe katlanmış, 132 milyar liraya çıkmış. Banka kârlarındaki bu artış, “Bu ne sevgi ah!” dedirtecek cinsten. Ama Erdoğan hala sıkılmadan, “Faizin en büyük düşmanı biziz” diyerek, milletle alay etmeye devam ediyor. Her ne kadar atalarımız: “Dervişin fikri neyse, zikri de odur” dediyse de bütçe sonuçları, Erdoğan’ın faiz ve faiz lobileri konusunda, zikriyle fikrinin birbirine hiç uymadığını açıkça gösteriyor. Erdoğan, millete yaşattığı bu zulmün sorumluluğundan, “Behlül kaçar!” diyerek, Aşk-ı Memnu’nun Behlül’ü gibi kaçabileceğini sanıyorsa, çok yanılıyor. Milletimiz kendisine yaşatılan kışı geçirir, ama yediği ayazı da asla unutmaz. Sandık önüne geldiğinde de gereğini yapar.
Bu arada bir de soralım bakalım; bu “Faiz sebep, enflasyon netice” safsatasına ne oldu? Faizi yüzde 19’dan yüzde 14’e çekene kadar, Erdoğan millete “nas” dedi. O günden bugüne, enflasyon yüzde 80’e dayandı. Ama Erdoğan yedinci defa faize dokunmadı. Nas oldu pas… Enflasyon azmış gidiyor. Madem “faiz sebep, enflasyon netice”, elinizi tutan mı var? Oturmuşsunuz Merkez Bankası’nın direksiyonuna. Neden faizi düşürmüyorsunuz? Eğer faiz sebep, enflasyon netice ise düşürün faizi, görelim bakalım enflasyon da düşsün.
Bu arada faize pas dedikleri gün, Hazine alacaklarının tahsilinde uygulanacak gecikme faizini, yüzde 19,2’den yüzde 30’a yükseltmeyi de unutmadılar. Kâr rekorları kıran bankalara, Merkez Bankası’ndan borç vermeye gelince, faizi yüzde 19’dan, yüzde 14’e indiriyorsunuz bu yaptığınıza da “nas” diyorsunuz. Ama iş milletin devlete ödeyeceği faize gelince, acımasızca yüklenip “pas” diyorsunuz. İnsan Rahmetli Ahmet Kaya’nın, “Başım Belada” şarkısının sözlerini hatırlıyor. “Nerden baksan tutarsızlık, nerden baksan tutarsızlık, nerden baksan ahmakça…” diyordu, o meşhur şarkının sözleri.” ifadelerine yer verdi.
Öztrak, “Enflasyon yüzde 19’dan yüzde 80’e dayanmış. Ekonomide dolarizasyon almış başını gitmiş. Lirayı pul, doları baş tacı etmişler hala övünmeye devam ediyorlar ne olup bittiğinin farkında bile değiller.
Şu Hazine iç borçlanması projeksiyonunun grafiği. Şu kırmızı kesikli çizgi faiz, mavi çizgide anapara ödemeleri. “Nastı, pastı” derken; paramızı pul ettiler. Enflasyonu azdırdılar. Hazine’nin faiz yükü de tutulamaz hale geldi. Arş-ı alaya yükseldi. “Faizin en büyük düşmanı biziz” diyen beceriksizlerin elinde; iç borca ödenecek faiz (şu kırmızı) borcun anaparasını aştı. Böyle bir durumla ilk kez karşılaşıyoruz. Faiz indirimlerinin başladığı geçtiğimiz Eylül ayında, iç borç stokunun ödenecek faizi 723 milyar liraydı. Bugün 2 trilyon 174 milyar lira. Bunu ben demiyorum. Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın, “İç Borç Ödeme Projeksiyonlarında” göstermişler. Erdoğan Şahsım Hükümeti, iç borç stoku için ödenecek faizi, 10 ayda 3’e katlamış. Geçtiğimiz Eylül ayında dünyaya gözlerini açan bir bebek, 8 bin 561 liralık faiz yüküyle doğuyordu. Bugün doğan her bebek, 25 bin 461 liralık faiz yüküyle dünyaya geliyor. Aradaki 16 bin 900 liralık faiz yükünü yeni doğan bebeklerin sırtına 10 ayda yükleyen kim? Hiç tereddüt yok Recep Tayyip Erdoğan! Bunun reddi mirası falan mümkün değil.” şeklinde konuştu.
Erdoğan’ın sebep olduğu, maddi kayıplar, yükler faturası çok ağır da olsa, bir şekilde telafi edilir. Ama kaybedilen kuşakları yerine koymak ne yazık ki mümkün değil diyen Öztrak,
” İnsan sermayesini kaybettiğinizde yerine koyamıyorsunuz, bir nesil gidiyor. AK Parti 20 yıldır iktidarda. 20 yılda, 8 tane Milli Eğitim Bakanı gördük. Her Bakanla eğitim sistemimiz değişti. 20 yılda eğitimde fırsat eşitliğini bırakmadılar. İyi ve markalaşmış devlet okulları vasatın altına düşürüldü. Devlet okulları, ideolojik format atmanın aracına dönüştürüldü. Parası olan çocuğunu özel okullara gönderdi. Parası olmayan kaliteli eğitimden mahrum kaldı. Ne yazık ki pek çok kuşak, niteliksiz eğitim sistemiyle, yok yere heba edildi. Hazreti Ali ne güzel diyor; “Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum.” Ama bu kifayetsiz kadrolar elinde yavrularımıza, ne matematik, ne fen bilimleri, ne sosyal bilimler, ne de ana dilimiz Türkçe öğretilebilmiş. Bunu ben söylemiyorum. Bu yılın Yükseköğretim Kurum Sınavı istatistikleri söylüyor. Bu yıl YKS’ye 3 milyon civarı çocuğumuz katıldı. Temel Yeterlilik Testlerinde öğrenciler, 40 matematik sorusundan 7’sine, 20 fen sorusundan 3’üne, 20 sosyal bilim sorusundan 8’ine ve ana dilimiz Türkçe ’de, 40 sorudan 18’ine doğru cevap verebilmişler. Şimdi bu tabloyu görüp de geleceğe umutla bakmamız mümkün mü? Elbette değil.
Çocuklarımıza doğru dürüst bir eğitim verilemiyor. İyi eğitimli az sayıda gencimiz de, bu iktidar tarafından küstürülüp, yurtdışına kaçırılıyor. Ama bu arada da akın akın, milyonlarca mülteci ülkemize doluşturuluyor. Hudut namus olmaktan çıktı. Türkiye her geçen gün, hem zihinsel hem kültürel olarak çölleşiyor. Dijital dönüşümün, yeşil dönüşümün konuşulduğu bir çağa, çocuklarımıza doğru dürüst eğitim vermeden, nasıl uyum sağlayabileceğiz? İyi eğitimli az sayıdaki gencimizi yurtdışına kaptırarak, üretimimizin, ihracatımızın teknolojik içeriğini nasıl artıracağız?
Sebebi oldukları felaketin öyle gözüküyor ki artık hükümet de farkına varmaya başladı gölgesinden korkuyor. Gençlerin mezuniyet törenlerine, “Hükümeti protesto ederler” diyerek, izin vermiyor. Buradan bir kere daha söylüyorum, kimse evlatlarımızın mezuniyet törenlerini çalmaya kalkmasın. Sayın Genel Başkanımız, her zaman gençlerimizin yanında olmuştur. Öğrencilerimiz kendi mekânlarında, okuldan bağımsız bir organizasyon yapmak isterlerse, her türlü lojistik desteği vermeye de hazır olduğumuzu ifade etmişlerdir. Tabi asıl olan, bu törenlerin kendi okulları tarafından yapılmasıdır.” dedi.
Öztrak, “Nitekim İstanbul Sanayi Odası Başkanı, önemli uyarılarda bulunmuştur. İşletmelerimiz faaliyetlerini giderek, borçlanmayla finanse ediyor. İşletme sermayesi bulamayan ve banka kredilerine erişemeyen firmalar, birbirlerine borçlanıyorlar. Borcun ortalama vadesi de giderek kısalıyor. Bu arada önümüzdeki bir yılda, çevrilmesi gereken dış borç, 182 milyar dolar. Bunu daha öncede ifade etmiştim. Ama bunun 61 milyar doları da reel sektöre ait. Ekonomide bir ani duruş riski, vadesi kısalmış borçlarla, özellikle şirketleri çok büyük sıkıntıya sokar. Ekonomiyi sıkıntıya sokar, milleti sıkıntıya sokar.
Peki, risklerin ağırlaştığı bir dönemde, Sarayın ekonomi yönetimi ne yapıyor? Onlar şirketler kesiminin elindeki dövizlere nasıl zorla el koyabiliriz diye düşünüyorlar. Şirketlere; “Ya dövizini satarsın, ya da banka kredisi alamazsın” diyerek, sopa gösteriyorlar. İhracatçılarımızın ihracat gelirlerinin yüzde 40’ına el koyuyorlar. Yetmediği yerde de iş insanlarına telefon açıp, “Bankadaki dövizlerinizi satın” diye, talimat veriyorlar. Gün geçmiyor ki rekabetçi serbest piyasa ekonomisinin, köküne kibrit suyu dökmesinler. Türkiye’de serbest kambiyo rejimi fiilen sona ermiş vaziyette. Şimdi de bankaları arayarak, “Yurtdışı muhabirleriniz nezdindeki dövizlerin yüzde 20’sini Eylül sonuna kadar Türkiye’ye getirin” diye tehdit etmeye başlamışlar.
Ekonomide doğruları yaparsanız, güven verirseniz, bu dövizler kendiliğinden ülkeye gelir, döviz kendiliğinden bollaşır. Ama mevcut politikalarınızla, döviz kurunu kalıcı olarak tutamazsınız. İşte daha iki gün önce, dolar kurunda 17 lira 60 kuruşa baraj kurdurmuşsunuz. “Allah’ını seven defansa gelsin” dediniz. El altından yine Merkez Bankasındaki dövizleri sattınız o borçlanarak alınan dövizleri. Ama kur bugün 17 lira 75 kuruşları gördü. Artık sadece doğruları yapmak zorunda olduğumuz bir dönemdeyiz. Çünkü küresel piyasalarda, faizler yükseliyor, risk algısı yükseliyor. ABD Merkez Bankası’nın ardından, Avrupa Merkez Bankası da 11 yıl aradan sonra faiz artırmaya başladı. Hem de tahminlerin ötesinde bir hızla, 50 baz puanlık artışa gitti. Tüm dünya Merkez Bankaları önceliği, enflasyonla mücadeleye verdi. Bu bir yandan küresel durgunluk olasılığını artırıyor, diğer yandan bizim gibi ekonomilerden de para çıkışını hızlandırıyor.” ifadesini kullandı.
“Sağdan, soldan para gelecek” diyerek, piyasalara haber üfürmek çözüm değil diyen Öztrak, şunları söyledi:
“Türkiye böyle bir döneme, sürekli artan cari açık, yüksek dış finansman ihtiyacı, suyunu çekmiş döviz rezervleri, rekorlar kıran enflasyon ve piyasa ekonomisinden giderek uzaklaşan, insaftan, izandan nasiplenmemiş bir yönetimle yakalandı. Bulabildikleri tek çare şimdi, “Sağdan, soldan para gelecek” diyerek, piyasalara haber üfürmek. Birileri, hayrına 54 milyar 821 milyon dolar verse dahi, ancak Merkez Bankası kasasındaki açığı kapatabileceğiz. Ama kasada hiç dolarımız olmayacak.
İşte en son Tarım Bakanın söyledikleri; tarım devriminin olduğu topraklarda, tarımı yok eden anlayışı açıkça sergiliyor. Atama Tarım Bakanı Venezuela’da meraları havadan görünce; mevkidaşına kendi hükümetini şikâyet etmeye başlamış. Sayın Genel Başkanımız, bu atama bakanın söylediklerinin yarısını söylemiş olsa, “Hükümeti yurtdışında şikâyet ediyor” diye, ortalığı birbirine katarsınız, ortalığı velveleye verirsiniz. Mangalda kül bırakmazdınız. Şu sözlere bir bakın: “Siz bu mera alanıyla, hayvancılıkta dünyada 1 numara olmalısınız. Biz hayvancılık yapıyoruz. Hayvanlarımıza pizzacıdan pizza, burgerciden burger ısmarlar gibi, dışarıdan yem alıp, öyle yediriyoruz” demiş. Valla Bakan, Bakan değil, Sanırsınız Yemek Sepeti CEO’su… Bu ülkenin meralarını, yeşilini, yaylalarını betona boğan kim? 20 yılda 2 Trakya’dan fazla tarım arazisini üretimden çektiren kim? Çiftçiyi ekemez hale getiren kim? İthal samanla ithal hayvan besleten kim? Kanunun açık emrine rağmen, çiftçilerimize hak ettiği desteği vermeyen kim? Elbette Recep Tayyip Erdoğan.”
CHP Genel Başkan Yardımcısı Faik Öztrak, sözlerine şöyle devam etti:
“İşte daha bugün TÜİK, tarımsal girdi fiyatlarındaki artışları açıkladı. Mayıs ayında tarımsal girdi fiyatları, geçen seneye göre, yüzde 123,7 artmış. Bu bir rekor. Gübredeki zam yüzde 236,5. Mazottaki zam yüzde 225. Hayvan yemindeki zam yüzde 135,4. Bunlar da TÜİK ’in makyajlı rakamlarıyla… Fransız tarımına yaptığı katkılar nedeniyle, Fransa’dan şövalye nişanı alan AK Partili Tarım Bakanlarını görmüştük. Ama Venezuelalara kadar gidip de, kendi hükümetini şikâyet edeni ilk kez görüyoruz. Ne yazık ki bu kifayetsizlerin yönetiminde ne devlet ciddiyeti, ne de devlet aklı kaldı. Onun içinde ülkenin dört bir yanından feryatlar yükseliyor.
İşte bu hafta CHP Ekonomi Masası olarak, Elazığ’daydık. Bir veteriner hekimimizin söyledikleri, adeta Atama Tarım Bakanına cevap: “Bir ahırda 10 inek varsa, bu krizlerde 6’sı gitti. Bir torba yem 300 lira olursa ne olacak? Süt fiyatı üreticide 6 liraya kadar indi. Bu ülkenin hayvancılığı yoksa bitmiştir. Allah bize bir cennet vermiş, kullanmayı bilmiyoruz.” Doğru mu? El hak doğru. Bir kuruyemiş dükkânındaki esnafımız ise, elektrik faturalarını gösterdi isyan etti. “Geçen yıl 900 lira gelen elektrik faturam, bir yılda 4 bin 850 lira oldu. Ampul aynı ampul, dolap aynı dolap. Bu açıkladıkları enflasyon gerçek değil” dedi. Doğru mu? Elbette doğru. Bir de Elazığ özelinde ciddi bir sorun daha var. Türkiye’deki tüm ekonomik sorunlar diğer iller gibi Elazığ’ı da etkilemiş. Ama Elazığ’da bunun üstüne birde deprem var. Deprem Elazığ’ın ekonomik yapısını sarsmış. Elazığlılar, bu yıl 2020 depremi sonrasında dönüşümü yapılan bina ve ticarethanelerle ilgili borçlarının ilk taksitlerini ödemeye başlayacaklar. Bir iş insanı, “Bu harcamalar Elazığlıların tasarruflarından karşılanınca, hanelerin harcama gücü daha da azalacak. Esnaf, tüccar, üretici malını satmakta zorlanacak” dedi. Bu doğru. Yani normal bir dönemde olsa tamam ödensin ama normal bir süreçten geçmiyoruz. Ekonomiyi batıranlar şimdi dönmüşler deprem felaketzedelerine borcunu ödemeye başla diyorlar. Buradan hükümete sesleniyoruz: Nasıl diğer borçları yeniden yapılandırıyorsanız, Elazığ’da da depremzedelerin, konut kredisi borçlarını yeniden yapılandırın. Bu sıkıntılı dönemde, bölgede buna gerçekten ihtiyaç var.
Dertler derya olmuş. Milletimiz de bir sandal. Devrilip, batmamaya çalışıyor. Ama buradan açıkça ifade edelim. Biz milletimizi hiçbir zaman tek başına bırakmayacağız. Sandık gelene kadarda Genel Başkanımız, milletin derdine derman olacak projelerimizi açıklayacak, milletimizle paylaşmaya devam edecek. Hükümeti bu tedbirleri almaya zorlayacak. Zaten artık dert deryasından sıyrılıp kurtulmaya da çok az kaldı.
Bizim çağrımız milletimize: “Ülkemizde hak, hukuk, adalet olsun” diyorsanız, katılın bize. “Sofralarımızda Halil İbrahim bereketi olsun” diyorsanız, katılın bize. “Hiçbir çocuk yatağa aç girmesin” diyorsanız, katılın bize. “Paramız pul olmasın, paramızın itibarı olsun” diyorsanız, katılın bize. “Gençlerimizin işi, gücü, umudu olsun, ülkesinden kaçıp, gitmesin” diyorsanız, katılın bize. “Çiftçi tarlasını ekip, biçsin, kazansın” diyorsanız, katılın bize. “Esnaf faturalar altında ezilmesin, rahat bir nefes alsın” diyorsanız, katılın bize. “İş insanları rahat rahat üretsin, yatırım yapsın” diyorsanız, katılın bize. “Herkes önünü görebilsin, ülkede güven olsun” diyorsanız, katılın bize. “Hak eden, hak ettiğini alsın. Siyasi kayırmacılık son bulsun” diyorsanız, katılın bize. “Haramilerin saltanatı yıkılsın” diyorsanız, katılın bize. “Tüyü bitmedik yetimin hakkı yenmesin” diyorsanız, katılın bize. Bize katılın! Bu ülkenin aydınlık geleceğini birlikte inşa edelim. Kul hakkı yiyenlerden de hesabını soralım.”
Hibya Haber Ajansı