52. Türkiye İMSAD Gündem Buluşmaları’nda sektörün önemli gündem maddelerinden biri olan enerji konusu masaya yatırıldı.
Toplantının açılış konuşmasını yapan Türkiye İMSAD Yönetim Kurulu Başkanı Tayfun Küçükoğlu, “Covid-19 pandemi dönemi bitmeden gelişen Rusya, Ukrayna savaşıyla beraber tüm dünya global olarak ekonomik ve sosyal biçimde büyük bir türbülansa ve dönüşüme girdi. Bu dönüşümü yaşarken küresel iklim değişikliği tehdidiyle beraber enerjinin bu dönüşümdeki en büyük etken olduğu ortada. Enerji, insanlık tarihinin her döneminde stratejik öneme sahipti. Ancak önemi her geçen gün artan günümüzde hayati önem mertebesine gelmiş olan enerjiyi mutlaka enine boyuna değerlendirmeliyiz. Enerjinin tedarik koşulları, bulunabilirliği, fiyat mertebesi, fiyatındaki değişiklikler, fosil ve yeşil enerji tüketim oranlarındaki dalgalanmalar ve belirsizlikler, iklim değişikliğine olan hayati etkisi ve gelecekte koşulların nasıl gelişeceği, enerji gündeminin ana konularını oluşturuyor. Ülkemizde hane halkının her gün artan enerji maliyetlerindeki yüküyle birlikte cari açığımız içinde enerjinin yükselen payına baktığımızda, enerjinin geleceğini öngörebilmek ekonomik gelişim açısından çok kritik öneme sahip. Türkiye İMSAD olarak enerji konusunu her açıdan ele alma gayreti içindeyiz. Bizleri nelerin beklediğini anlamaya çalışacağız.” şeklinde konuştu.
Yeşil Mutabakat, Fosil Mutabakat mı oluyor?
Toplantının moderatörü Türkiye İMSAD Başkan Vekili Ferdi Erdoğan ise “Yeşil Mutabakatı anlama aşamasında hangi adımları atmamız gerektiğine odaklanmışken Rusya-Ukrayna savaşı ile her şey değişti. Yeşil Mutabakat, Fosil Mutabakat mı oluyor diye düşünmeden edemiyorum. Çünkü bazı Avrupa ülkeleri kömür madenlerini yeniden faaliyete geçirmeye başladı. Hal böyleyken yeni enerji kaynaklarına nasıl odaklanacağız. Termik santraller AB’de tekrar mı devreye alınacak? Bugün baktığımızda fosil yakıtlar, Yeşil Mutabakata karşı tekrar önemini artırmaya başladı. Benim kişisel görüşüm Yeşil Mutabakat mutlaka devreye alınacak ama diğer taraftan yeraltı fosil yakıt rezervleri bitene kadar kullanılacak, terk edilmeyecektir” ifadelerini kullandı.
Uluslararası platformlarda üç tehdit konusu tartışılıyor
Türkiye OECD Daimi Temsilcisi Büyükelçi Prof. Dr. Kerem Alkin ise bir seneye yakın süredir katıldığı toplantılarda enerji arz güvenliğinin çok kritik olduğuna dikkat çekildiğini ancak Rusya- Ukrayna savaşına kadar bu konuya gereken önemin verilmediğinin altını çizdi. Prof. Dr. Kerem Alkin, şu değerlendirmeleri yaptı:
“Ne zaman ki Rusya-Ukrayna savaşı patladı, enerji-arz güvenliği akıllara geldi. OECD başta olmak üzere, Birleşmiş Milletler (BM), Uluslararası Para Fonu (IMF), Dünya Bankası, Dünya Ticaret Örgütü, Uluslararası Çalışma Örgütü gibi kuruluşlar birdenbire iklim meselesinin yanında enerji arz meselesini önemli bir konu olarak gündemine aldı. BM’nin son dönemde yaptığı toplantılarda ortaya çok zorlu bir tablo olarak bir kıyamet senaryosu da çıktı. Bugün gerek BM, gerek G-7, G20 ve gerekse OECD toplantılarında bu konuyla ilgili üç tehdit senaryosu tartışılıyor.
Rusya, Ukrayna savaşının sebep olduğu enerji arz güvenliği riski çerçevesinde dünyanın enerji ihtiyacını karşılamayı nasıl yöneteceğiz? Burada çok karmaşık konular var.
Savaş, dünyanın önemli bir kısmının tahıl ihtiyacının Rusya ve Ukrayna üzerinden karşılandığını gördü. Gıda arz güvenliğini nasıl yöneteceğiz?
Çin’in ‘sıfır vaka’ politikası, acaba gerçekten pandemiyle mücadele mi yoksa aslında alttan alta küresel tedarik zincirindeki rolünü bütün dünyaya hatırlatmak için bilhassa izlediği bir strateji mi? Mal sevkiyatını acaba bilinçli olarak mı biraz ihmal ediyor?”
Bugün ülkelerin pek çok hamle içerisinde olduklarını ve bunu anlamaya çalıştıklarını belirten Prof. Dr. Kerem Alkin, son olarak dizel yakıtta yaşanan gelişmelerin bu örneklerden biri olduğuna dikkat çekerek, “Avrupa’nın Yeşil Mutabakat nedeniyle, ‘havayı koruyacağız, iklimi koruyacağız, karbon salımı azaltılacak’ yaklaşımıyla kömürden uzaklaştığı, yeni rafineri yatırımlarının özendirilmediği, bu tercihler doğrultusunda da dizel yakıt gibi vazgeçilmez bir yakıtta dışa bağımlılığı artırdığı anlaşıldı. Dizel yakıt ithalatı yapılıyormuş. Rusya’ya bağlılığın arttığı bir başka nokta. Çin ise kendi ülkesindeki rafinelerde ürettiği dizel yakıtın iç ihtiyacı karşılayan bölümü dışındaki kısmını dünyaya ihraç ediyormuş. Ve Çin şu anda bu ihracatı kesti. Şimdi ‘Dizel yakıt bulabilecek miyiz?’ sorusu gündeme geldi. Avrupa doğalgazsız mı kalacak? Peki doğalgaz ve petrol üretirken ortaya çıkan yan ürünler aynı zamanda tarım ve gıda üretiminde gübre başta olmak üzere pek çok girdinin de üretilmesini sağlıyordu. Onlar eksilirse küresel tarım ne olacak? Bölgesel tarım ne olacak? Küresel tedarik zincirindeki aksaklıklar devam ederse, mesela Türkiye gibi bir ülkeye başta inşaat malzemeleri olmak üzere tarım, gıda birçok alanda Avrupa’nın ihtiyaçlarını karşılamak için daha fazla rol mü düşecek? Bu bizim ihracatımızı daha da mı artıracak? İhracatımız artarken iç piyasadaki talebi de karşılamamız lazım. Üretimi nasıl arttıracağız gibi pek çok konuyu da gündeme getiriyor” dedi.
Avrupalıların sonbahar ve kışa yönelik tedirginlik yaşamaya başladıklarını dile getiren Prof. Dr. Kerem Alkin, Paris’te pek çok evde şömine bulunduğunu ancak belediye tarafından kullanımının yasaklandığını, son gelişmelerle birlikte halkın şömineleri yeniden kullanmaya yönelik hazırlıklar yaptığını belirtti.
Avrupa Yeşil Mutabakat ile yeni bir hikâye yazıyor
Fosil yakıt rezervlerini tüketen Avrupa’nın yeni bir hikâyeye ihtiyacı olduğunu söyleyen Akdeniz Ülkeleri Enerji Şirketleri Birliği Petrol ve Gaz Direktörü Doç. Dr. Sohbet Karbuz ise, “Yeşil Mutabakat sayesinde Avrupa ekonomisi yeniden şekillendirilecek. Bu bir büyüme stratejisi aslında. Çünkü artık ellerinde rezerv kalmadı. Kömür yok, gaz ve petrol kaynakları hızla tükendi. Ne yapacaklar? Yeni bir hikâye getirecekler. Bu hikâyenin adı da Yeşil Mutabakat. Yeşil Mutabakat nedir? Temiz enerjiye ve elektriğe yönelmek. İşte burada hidrojen ön plana çıkıyor. Hızlı şekilde hidrojen ekonomisine geçilebileceği öngörüldü. Bugüne kadar ön planda olan enerji güvenliği kavramı geri plana itildi. İklim ön tarafa çıktı. Varsa yoksa yeşil enerji. Şimdi Avrupa bunu dünyaya da kabul ettirmek istiyor. Tamam bunlar güzel şeyler. Enerji arz güvenliği, Rusya’nın Ukrayna’ya girmesiyle beraber çok daha fazla önemli hale geldi. Aslında geçmişe bakarsanız bunun emareleri, 2014’te Kırım’ın ilhakından sonra hatta onun öncesinde kendini göstermiştir. Yeşil enerji diye direttiler ve bugünkü duruma düştüler. Elektrik üretiminde kömüre, hatta fuil oile dönmek zorunda kaldılar.” diye konuştu.
Gazın tanımı değişecek
Kömürün uzun vadede önemini kaybedeceğini belirten Sohbet Karbuz, şunları söyledi:
“Petrolün kullanım alanı ulaşım sektörüyle sınırlanacak. Gaz ise farklı. Gazın ileride tanımı değişecek. Yani doğalgazdan bahsetmiyor olacağız. Yeni bir kavram ortaya çıkacak. Bu kavramın adını henüz kimse koyamadı. Çünkü bu kavrama hem doğal hem de doğal olmayan, suni gazlar girecek. Belki de gazlı yakıtlar diyeceğiz. Çünkü doğalgaz artı biyogaz, artı biyometan, artı hidrojen gazından bahsedeceğiz. Özellikle hidrojen gazının oranı gittikçe artacak. Biyometanın da oranı artacak, doğal gazın azalacak. Şu anda bütün önemli uluslararası kurumların veya firmaların yaptığı tahminler uzun vadeli bunu gösteriyor. Buradan kurtuluş yok.”
Türkiye’nin enerji, üreten ve tüketen ülkeler arasında bir köprü durumunda olmasının avantajlarından söz eden Karbuz, “Türkiye, enerji fiyatının belirlendiği ‘hub’ konumunda değil, ondan uzağız ancak ‘transit hub’ diyebiliriz. Rus petrolüne konan ambargo, Türkiye için önemli bir avantaj. Rusya petrolü Hindistan’a gönderip dizele çevirip Avrupa’ya satıyor. Burada da fırsatlar var. Yine Kazak petrolünün Türkiye üzerinden aktarılması da söz konusu. Büyük petrol şirketlerinde de bir tedirginlik ve kriz beklentisi var. Türkiye’nin bu krizden Avrupa kadar etkileneceğini düşünmüyorum, önünde önemli fırsatlar var, Türkiye’yi şanslı görüyorum. Türkiye’de su var, rüzgar var, güneş var, jeotermal var. Doğalgaz bulduk, devamının gelmemesi için bir neden görmüyorum. Denizlerin sadece yüzde 2’sinde arama yapılabilmiş. Petrol bulabilir miyiz? Bunun için daha çok arama yapmamız lazım. Nükleer enerji artık lüks değil, ihtiyaç. Kömürümüz var, en önemlisi linyit kömürümüz var. Kömür var orada kalsın olmamalı. Kömürden hidrojen üretebilirsiniz, metan gazı üretebilirsiniz. İnovasyon, araştırma, üniversiteler, müteşebbislerle hepsi olur. Bu anlamda geleceği iyi görüyorum” ifadelerinde bulundu.
Hibya Haber Ajansı